Yapısal Sorunlar Karşısında Anayasa Mahkemesi’nin Bir İmkânı: Bireysel Başvuru İncelemesinde Somut Norm Denetimini İşletmek

Anayasa’nın 148. maddesinde yer alan düzenlemeye göre, “[h]erkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir.”[1]

 

Hükümden anlaşıldığı üzere bireysel başvuru hakkının kullanılabilmesi için ihlalin ancak bir kamu gücü tarafından gerçekleştirilmesi gerekir. Buradaki kamu gücü olma ölçütü yasama, yürütme ve yargı organları içinde olmak olarak anlaşılır. Dolayısıyla bireysel başvuruya konu olabilecek hak ihlalleri, yürütme organının düzenlediği bir işlem, yargı mercilerinin verdiği bir karar yahut yasama organının çıkardığı bir kanundan kaynaklanabilmektedir. Bu son türden ihlaller, genellikle yapısal sorunların bir görünümü olarak karşımıza çıkar.

 

Bu durumun en iyi örneklerinden biri 30/5/2019 karar tarihli Y.T.[2] başvurusudur. Sınır dışı edilme kararına karşı etkili bir yargı yolu bulunmaması nedeniyle etkili başvuru hakkının ihlal edildiğini belirten AYM’ye göre,

ihlalin [ ] 6458 sayılı Kanun’un 53. maddesinde yapılan ve 29/10/2016 tarihinde yürürlüğe giren değişiklikten kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Başka bir ifadeyle söz konusu düzenleme idari mercilere, hakkında sınır dışı etme kararı alınan kişiyi mahkemeye başvurmasına olanak tanımadan ülke dışına çıkarma imkânı tanımaktadır… Buna göre ihlalin bir yasama işlemi olan kanun hükmünden kaynaklandığı anlaşılmaktadır.

27/10/2021 karar tarihli Keskin Kalem Yayıncılık ve Ticaret A.Ş. ve Diğerleri[3]  başvurusu yapısal sorunlar ve bu sorunlara karşı AYM’nin tutumuna ilişkin bir başka örnektir. 5651 sayılı Kanun’un 9. maddesine dayanılarak internet haber sitelerinde yayımlanan bir dizi habere erişimin engellenmesi kararı verilmesine karşı yapılan başvurulara ilişkin değerlendirmeye göre, “ihlal, ifade ve basın özgürlüklerinin korunmasına ilişkin temel güvencelere sahip olmaması nedeniyle doğrudan kanundan kaynaklanmaktadır.” 10/3/2022 karar tarihli Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş. ve Diğerleri[4]  başvurusunda da doğrudan kanundan kaynaklanan bir ihlal tespit edilmiştir. Basın İlan Kurumu’nun (BİK) çeşitli gazeteler hakkında vermiş olduğu resmî ilan ve reklamların mahrumiyet kararları ve bu kararlara yapılan itirazların asliye hukuk mahkemelerince reddi üzerine yapılan başvurularda AYM’ye göre,

BİK ve asliye hukuk mahkemelerinin 195 sayılı Kanun’un 49. maddesi kapsamında verdikleri -sistematik bir sorunun varlığına işaret eden- aynı yöndeki kararlarının doğrudan kanun hükmünden kaynaklandığı dikkate alındığında benzeri yeni ihlallerin önlenmesi için ülkemizde hâlihazırda işleyen mevcut sistemin yeniden ele alınması ihtiyacı ortadadır.

 

İşte bu türden sorunların önüne geçebilmek adına, anayasa yargısı sisteminde çeşitli çözümler üretilmekte olup bunlardan biri de pilot karar usulüdür. Eğer bir bireysel başvuru incelenirken ihlalin yapısal bir sorundan kaynaklandığı ve bu sorunun yeni ihlallere sebebiyet verdiği veya verebileceği tespit edilirse pilot karar usulü işletilebilmekte ve böylece defaatle ihlal kararı verilmesindense ihlalin kaynağının ortadan kaldırılması amaçlanmaktadır. Bunun için de AYM genellikle, aynı konuda yapılan ve karardan sonra yapılacak başvuruların incelenmesini ertelemekte ve kararın bir örneğini yasama organına göndererek ihlale yol açan kanun hükmünü gözden geçirmesi gerektiğini belirtmektedir. Nitekim Y.T. başvurusunda karar tarihine dek yapılmış 1545 başvurunun olduğu, diğer iki başvuruda da konu hakkında içtihadın zaten ortaya koyulmuş olmasına rağmen AYM tarafından ortaya koyulan ilkelerin hukuk sisteminde takip edilmediği belirtilerek “sadece somut olay bakımından alınan bir ihlal kararı temel hak ve özgürlüklere yönelik gerçek bir koruma sağlamaktan uzak kalacaktır” tespitinde bulunulmuştur. Her üç kararda da aynı konuda yapılan ve karardan sonra yapılacak başvuruların incelenmesi bir yıl süreyle ertelenmiş ve yapısal sorunun çözümü için Meclis’in bilgilendirilmesine hükmedilmiştir.

 

Ancak bu usulün, anayasa yargısının amacı ve işlevi bakımından ne denli etkili olduğu tartışmaya açıktır. Bu aşamada şu basit soruyu sormak mümkün hâle gelir: Acaba AYM, doğrudan kanundan kaynaklanan ihlaller karşısında hak koruma ödevi ve işlevi bakımından daha etkili bir imkâna sahip midir?

 

Bu soruyla ele almak istediğim husus, AYM’nin bir bireysel başvuruyu incelerken, ilgili kanun veya cumhurbaşkanlığı kararnamesi (CBK) için “davaya bakmakta olan mahkeme” sıfatıyla somut norm denetimini işletebilip işletemeyeceğidir. Konuyu incelemeye bir AYM kararıyla giriş yapmak mümkündür. Büyük Birlik Partisi ve Diğerleri[5] başvurusunda başvurucular seçim barajının %10 oranında olmasını düzenleyen hükmün anayasal haklarını ihlal ettiğini ve potansiyel mağdur olarak etkileneceklerini belirterek, anılan hükmün Genel Kurul’a sevki ile iptal edilmesi talebinde bulunmuşlardır. Ancak AYM bu talebi doğrudan yasama işlemine karşı bir başvuru olarak değerlendirerek “konu bakımından yetkisizlik” nedeniyle reddetmiştir. Başkanvekilinin farklı gerekçesinde bireysel başvuru yolunun, kamusal bir düzenlemenin soyut biçimde anayasaya aykırılığının ileri sürülmesini sağlayan bir yol olarak düzenlenmediği belirtilmiş ve soyut başvuruların yasaklanmasının Anayasa’da bunlar yönünden ayrı bir denetim (soyut norm denetimi) mekanizmasının öngörülmesinden ileri geldiği öne sürülmüştür.[6] Kestirme yoldan yetkisizlikle sonuçlanmasından ötürü bu karar temelinde geniş bir tartışma imkânı bulunmamaktadır.

 

Anayasa Mahkemesi’nin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun Tasarısı’nın[7] 49. maddesinin 6. fıkrası “Bölümler, bireysel başvuru incelemesi sırasında temel hak ihlalinin kanun veya kanun hükmünde kararname hükmünden kaynaklandığı kanaatine varırlarsa iptali istemiyle Genel Kurula başvururlar.” şeklinde bir hüküm içerse de bu hükmün “Anayasa Mahkemesi hem hâkim hem savcı konumuna düşürülmemelidir.” yaklaşımıyla kabul görmemiş olmasından hareketle, tarihi kanun koyucunun, bireysel başvuru sırasında AYM’nin ilgili mevzuatı Genel Kurul’a götürmesinin önüne geçmek istemiş olduğu sonucuna varılabilir. Ancak genel olarak anayasa yargısının, anayasaya aykırı normların ayıklanması, özel olarak da bireysel başvurunun, hak ihlallerinin önüne geçilmesi amaçlarını taşıdığını hatırlamak ve bu bağlamda tarihsel yorumun götürdüğü sonuçtan sırf başvuru yöntemi dikkate alınarak bir kısıtlamaya gitmenin, hem anayasa yargısının korumayı amaçladığı menfaatlerin yanında muhafazası gereksiz bir husus olacağı hem de Anayasa’nın 152. maddesinde “davaya bakmakta olan mahkeme” yönünden bir sınırlandırma getirilmemesi karşısında dayanaksız kalacağı söylenebilir. Ayrıca AYM’nin bireysel başvuru sonrası verdiği kararların, gelecekte olması muhtemel hak ihlalleri bakımından bir önleyici etkisi olması gerektiği gerçeği karşısında, bireysel başvuruda itiraz yolunun işletilmemesinin, önleyici etkinin ortaya çıkmasını önleyici bir etki yapacağı açıktır. Nitekim AYM yukarıda anılan üç kararında da Meclis’e yapılacak çağrıyı sorunun çözümü için yeter yol olarak görmüş ise de Keskin Kalem başvurusuna ilişkin değerlendirmesinde Yaman Akdeniz, AYM “Godot’yu bekliyor” diyerek verilen pilot kararın bu yönden sorunlu olduğunu belirtmiştir.[8] Sahiden de Meclis’e yapılan bildirim sonrası Mahkeme’nin arzu ettiği şekilde yasal değişikliğine gidilmemesi durumunda ne olacağı bir muammadır ve ciddi hukuki sorunlar doğurmaya elverişlidir.

 

AYM’nin ortaya koymuş olduğu yorum yöntemleri de koruma mekanizmalarını genişletebilmemizi sağlar niteliktedir. Örneğin AYM, somut norm denetimi yoluyla kendisine gelen bir davanın sonrasında ortadan kalkması durumunda inceleme yapmaya devam ederek amaçsal yorumu esas aldığını göstermiştir.[9] Bununla çelişir nitelikte mahkeme kavramını yorumlarken sıkı bir denetim yaptığı da malum[10] olsa da Servet Armağan’a göre mahkeme kavramının sadece “resmî mahkemeler” şeklinde yorumlanması bireysel hakların korunması bakımından aleyhte bir durum yaratırken[11] Selin Esen bir kurumun “mahkeme” olup olmadığına dar anlamda yargı işi yapıp yapmadığını dikkate alarak değil, geniş anlamda bir yargı işlevini yerine getirip getirmediğine bakarak karar verilmesi gerektiğini ve yalnızca yargılamaya ilişkin işle sınırlı olmak üzere bir merciin mahkeme olduğunu, AYM’ye başvuru yetkisini kabul etmenin anayasal denetimin amacına daha uygun düşeceğini belirtmektedir.[12]

 

Şüphesiz bunlara başka hukuki argümanlar da eklemek mümkündür ancak bu değerlendirmeler ışığında dahi bireysel başvuru yolunda AYM’nin “davaya bakmakta olan mahkeme” sıfatını haiz olduğunu, somut norm denetimine başvurabileceğini ve hatta amacına uygun koruma getirebilmek bakımından yapısal sorunlar karşısında bunun gerekli olduğunu kabul etmek gerekir. AYM’nin, böyle bir imkânı olduğunu tespit ettikten sonra, bu imkânı kullanmayı tercih etmediği sonucuna ulaşılır.[13] Hak koruma mekanizmasına ilişkin yapılacak olan her tercihin, insan hakları sorunlarını görebilmek ve bunları etik bir sorumlulukla kavrayabilmekle ilgisi olduğu açıktır.[14] Ancak bu bilinçte hâkimlerin mevcudiyetiyledir ki kötü muamele yasağından ifade özgürlüğüne kadar her bir hak konusu bakımından ve istisnasız tüm özneler için gerçek, etkili ve arızi olmayan/daimi bir korumanın muhtemel koşulları oluşturulabilsin.

 

[1] TBMM (2022) “148. Madde”, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, https://www5.tbmm.gov.tr/anayasa/anayasa_2018.pdf, [Erişim Tarihi, Kasım 2022].

[2] AYM (2019) “Y.T.” (Başvuru Numarası: 2016/22418), K.T. 30/5/2019, R.G. 9/7/2019–30826.

[3] AYM (2021) “Keskin Kalem Yayıncılık ve Ticaret A.Ş. ve Diğerleri” (Başvuru Numarası: 2018/14884), K.T. 27/10/2021, R.G. 7/1/2022-31712.

[4] AYM (2021) “Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş. ve Diğerleri” (Başvuru Numarası: 2016/5903), K.T. 10/3/2022, R.G. 10/8/2022-31919.

[5] AYM (2015) “Büyük Birlik Partisi ve Diğerleri” (Başvuru Numarası: 2014/8842), K.T. 6/1/2015, R.G. 5/3/2015-29286.

[6] Farklı gerekçede ayrıca başvurucuların potansiyel mağdur statüsünde olduklarının kabulü gerekir denilmiş ise de ne Anayasa’da ne de 6216 sayılı Kanun’da potansiyel mağdur sıfatını taşıyan gerçek ya da tüzel kişilerin ilgili hak ihlalleri iddiaları nedeniyle bireysel başvuru yapabileceklerine dair açık bir düzenleme bulunduğundan bu kez de “kişi bakımından yetkisizlik” kararı verilmesi öngörülmüştür.

[7] TBMM (2011) “Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usûlleri Hakkında Kanun Tasarısı ile Anayasa Komisyonu Raporu (1/993)”, https://www5.tbmm.gov.tr/tutanaklar/TUTANAK/TBMM/d23/c097/tbmm23097080ss0696.pdf, [Erişim Tarihi, Kasım 2022].

[8] Yaman Akdeniz (2022) “Anayasa Mahkemesi’nin sözde pilot kararı”, Diken, 12 Ocak 2022, https://www.diken.com.tr/anayasa-mahkemesinin-sozde-pilot-karari/, [Erişim Tarihi, Kasım 2022].

[9] AYM E. 1963/16, K. 1963/83, K.T. 8/4/1963, R.G. 9/7/1963-11449; AYM E. 1966/31, K. 1967/45, K.T. 18/12/1967, R.G. 18/4/1968-12878.

[10] Kemal Başlar (2006) “Anayasa Yargısında ‘Davaya Bakmakta Olan Mahkeme’ Kavramı”, Turhan, Mehmet 1951‐Tülen, Hikmet 1967‐ (editörler), Anayasa Yargısı İncelemeleri‐1, Ankara: Anayasa Mahkemesi Yayınları, s.233.

[11] Servet Armağan (1967) Anayasa Mahkememizde Kazâî Murakabe Sistemi, İstanbul: İstanbul Üniversitesi Yayınları No: 1245 Hukuk Fakültesi, No: 263, s. 80.

[12] Selin Esen (1996) İptal davası ve İtiraz Yolunda Anayasa Mahkemesi’nin Yaptığı İlk İnceleme, Ankara: Mülkiyeliler Birliği Vakfı Yayınları, No: 16, s. 113.

[13] AYM’nin hükmün açıklanmasının geri bırakılması (HAGB) sorununa ilişkin çabası olumlu, ancak “yöntem” bakımından ilginçtir. “Pilot karar usulü işletilmeksizin verilen bir bireysel başvuru kararının hemen ardından somut norm denetiminde hükmü iptal eden AYM, şayet hiçbir mahkeme bu yolu işletmese idi bu yapısal sorun karşısında ne yapardı?” sorusu düşünülmeye değerdir. Kararlar için bakınız: AYM (2022) “Atilla Yazar ve Diğerleri” (Başvuru Numarası: 2016/1635), K.T. 5/7/2022, R.G. 22/9/2022-31961 ve AYM E. 2021/121, K. 2022/88, K.T. 20/7/2022, R.G. 23/9/2022–31962.

[14] Tartışmanın etik argümanlarla da yürütülmesi mümkün olmakla birlikte burada hukuki argümanlarla yetinilmiştir. Görmek kavramı için bakınız: Gülriz Uygur (2016), Hukukta Adaletsizliği Görmek, Ankara: Türkiye Felsefe Kurumu Yayınları.

2021 yılında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde lisans eğitimini tamamladı. Hâlihazırda Ankara Barosuna bağlı olarak avukatlık yapmakta. Temel ilgi alanları arasında ifade özgürlüğü, toplumsal cinsiyet ve çevre hukuku bulunmakta.

©2021  blog.insanhaklariokulu.org.
Tüm hakları saklıdır.

web tasarım: mare.design

E-bültenimize abone olarak duyurularımızdan haberdar olabilirsiniz.

Yayınlanan yazıların içerikleri sadece yazarların sorumluluğu altındadır ve Hollanda Büyükelçiliği ve /veya KAGED’in görüşlerini yansıtmak zorunda değildir.