Türkiye’de Göç ve Vatandaşlık: Suriyelilerin Vatandaşlık Kazanımı

Modern yurttaşlık bireyin devletle olan ilişkilerinde hak ve ödevlerini ifade eden anayasal bir kavramdır; birey ve vatandaşı bağlayan bir rabıtadır. Vatandaşlık geniş anlamıyla, çeşitli hak ve ödevlere sahip ve belirli erdemlerle desteklenen, kendi kendini yöneten politik topluluğa tam ve eşit üyelik statüsüdür. Dar anlamıyla ise, vatandaşlık milliyete (nationality) indirgenmiştir; kişilerin bir devlete formel bağıdır.

 

Bireyleri bir devlete veya (Avrupa Birliği veya federal bir eyalet gibi) başka bir yerleşik yönetime bağlayan resmi bir yasal statü, sivil özgürlükler, demokratik temsil hakları ve eğitim, sağlık hizmetleri ve yoksulluk risklerinden korunma gibi sosyal haklar da dahil olmak üzere statüyle ilişkili bir dizi yasal hak ve görev, demokratik özyönetimi destekleyen bir dizi sorumluluk, erdem ve uygulama ve sınıf, ırk, cinsiyet, din, etnik köken veya yaşam biçimi gibi ayrımlar arasında paylaşılabilen kolektif bir kimlik. (Bauböck, 2008, s. 3)

 

Vatandaşlığın modern anlatısı, birey ve devletin diğer bütün bağların üzerinde birbirine bağlanması ve bu bağla bir araya gelenlerin eşit statüde “biz”in üyeleri olmasına referans yapar. Temelde içeridekiler ve dışarıdakileri ayırır; aynı zamanda “bir kapatma nesnesi, erişimin kısıtlandığı bir statüdür” (Brubaker, 1992: 31). Bu tür hak ve ödevlere odaklı ve vatandaşlık bağıyla bir araya gelen kolektivitenin eşitliği ve homojenliğini işaret eden tanımlar kısıtlıdır. Anderson ve Hughes (2015), (devlet) sınır(ı) sadece devletin toprak alanının eşiği değildir, fakat tam da politik alanın (political space) kalbine uzanır, der. Bir toprak üzerinde egemen devlet tarafından dağıtılan hak ve yükümlülüklerle bezenmiş ve herkese eşit dağıtılmış vatandaşlık anlayışı, nihayetinde, büyük oranda ülkelerin hukuk metinlerinde izlenebilir ancak vatandaşların hayatlarında görülmeyebilir. Bir başka deyişle, vatandaşlık statüsünün hak ve yükümlülükleri, kanunda tanımlanmış olsa bile, herkese eşit dağıtılmamış olabilir; sınırlar içinde yaşayan kişilerin vatandaşlık statüleri içsel olarak aynı değerde olmayabilir. Dolayısıyla hukuki vatandaşlığın öngördüğü (legal citizenship), ‘tam vatandaşlık’, tam ve eşit biçimde içerilmeye, referans yapsa da Cohen’in tabiriyle bir mitten ibarettir (Anderson ve Hughes, 2015, Cohen, 2009).

 

Kadıoğlu’nun vatandaşlık sınıflaması bize söz konusu miti açar: Evraklar temelinde vatandaşlık, haklar temelinde vatandaşlık ve son olarak görev ve sorumluluklar temelinde vatandaşlık (Kadıoğlu, 2012). Kadıoğlu, farklı üç temelde yapılan vatandaşlık tartışmasıyla, bir ulus-devlet içinde vatandaşlık statüsüne sahip olmakla birlikte, farklı türde vatandaşlıkların nasıl oluştuğu ve işlediğini anlatır. Türkiye’de üzerinde çokça tartışılan “makbul vatandaş” ya da “sözde vatandaş” gibi kavramlar tam da aynı statüye sahip kişiler arasındaki eşitsizlik durumunu anlatmak için kullanılmaktadır. Dolayısıyla vatandaşlık, hukuki bir tanımlamayla, vatandaş olanlar ve olmayanlar olarak ayrılan ve birbirini dışlayan bir ikilikten ibaret değildir. Bu nedenle de göç çalışmaları içinde yapılan tartışmalar vatandaşlık tartışmalarına oldukça önemli katkılar yapmaktadır.

 

1980’lere kadar göçmenlerin, bir süreç sonunda göç ettikleri ülkeye asimile olması ve dolayısıyla her anlamıyla “biz”den birisi olması bekleniyordu. Bir anlamda, vatandaşlığın dışlayıcı niteliğinin göçmenler tarafından da sürdürüleceği varsayılıyordu: yalnızca tek devlete bağlılık. Bu durum, 2. Dünya Savaşından bu yana yaşanan değişimler -göç hareketleri, diaspora, küreselleşme, insan hakları hareketi gibi- (ulus)-devletin vatandaşlık konusundaki belirleyiciliğinin değiştiğini; savaş sonrası dönemde vatandaşlıkta genişlemenin vatandaş ve yabancı arasındaki ayrımı aşındırdığını (Soysal, 1994: 137) ileri süren yaklaşımları ve küresel vatandaşlık, ulus-ötesi vatandaşlık, post-ulusal (postnational) vatandaşlık, çok kültürlü vatandaşlık gibi kavramların ortaya çıkışını getirdi. Ancak Bosniak, vatandaşlığın dışlayıcılığındaki değişimler ve esnemelere rağmen, resmî statü olarak vatandaşlığın hala ulus-devlet ile ilişkili olduğunu ve uluslararası hukukta da ulusal vatandaşlığın kabul gördüğünü belirtir. Bu nedenle de her ne kadar çift vatandaşlık gibi olgular vatandaşlığın dışlayıcılığını etkilese de vatandaşlık hala daha ulusal olan içinde çerçevelenir (Soysal, 2006: 24-25).

 

Vatandaşlık kazanımı sadece devletlerin kararına bağlı değildir; aynı zamanda göçmenlerin vatandaşlık değiştirmeye veya ikinci bir vatandaşlık almaya rızalarının olması gerekir. Göçmenlerin vatandaşlık alma istekleri/taleplerinin birkaç kaynağı bulunur.

 

Vatandaş olan ve olmayan arasındaki nihai ayrım, vatandaşların ilgili politik coğrafyanın asli unsur olmasıdır ve sınır dışı edilememesidir. Dolayısıyla göçmenler için bir güvence meselesidir vatandaşlık. Hele ki Suriyeliler gibi uzun süredir bir yerde geçici ve dolayısıyla sonu belirsiz statüde bulunanlar için bir “belirlilik” anıdır vatandaşlık.

 

Kişilerin vatandaşlık değiştirme kararları, vatandaşı oldukları ve olacakları ülkeler arasında ekonomik, siyasal ve toplumsal bir karşılaştırma yaparak, kazançlar kayıplar tartısından geçerek yapılır (Goodman, 2021). Ülkelerin ekonomik ve siyasal gelişmişlik düzeylerine bağlı olarak vatandaşlarının hakları da daha geniş olabilmektedir. Örneğin, ekonomik kazançlarda istikrar öngörebilme, ücretlerin yüksekliği, ifade özgürlüğü, her bakımdan güvenli bir hayat kurma olasılığı, vb. Aynı zamanda bu kararda aile önemli bir faktör olabilmektedir; gelecek kuşakların hayatlarına ilişkin beklenti ve öngörülerin daha pozitif olduğu ülkelerin vatandaşlığı tercih edilebilir. Yine, ilgili ülke hukukunun ikinci vatandaşlığa izin verip vermediği de önemlidir. Bazen çeşitli ekonomik vb bağlar ve süregiden işler nedeniyle bazen de duygusal bağlar sebebiyle ilk vatandaşlıklarından vazgeçmek zorunda kalıp kalmayacakları bireylerin kararlarında etkili olabilmektedir.

 

Suriyelilerin Vatandaşlık Kazanımı ve İstisnai Vatandaşlık

 

1951 Sözleşmesi mültecilere vatandaşlık verilmesini zorunlu tutmamakla birlikte 34. Madde “Taraf Devletler, mültecileri özümlemeyi ve vatandaşlığa almayı her türlü imkân ölçüsünde kolaylaştıracaklardır. Vatandaşlığa alma işlemlerini çabuklaştırmaya ve bu işlemlerin masraf ve resimlerini türlü imkân ölçüsünde azaltmaya çaba göstereceklerdir”, der. Hukuki imkanlar, sınırlılıklar ve zorunlulukların ötesinde on yılı aşkın süredir Türkiye’de yaşayan ve dolayısıyla toplumsal, ekonomik ve kültürel olarak hayatın bir parçası olan ve katkı koyan bireylere vatandaşlık verilmesi olumlu bir adımdır. Aşağıda bu olumlu adımın sınırlılıkları ve sorunları tartışılacaktır.

 

Türkiye’de Suriyelilerin vatandaşlığa geçirilmesi, özellikle seçim dönemlerinde kamuoyunda çokça tartışılıyor. Her ne kadar resmî açık veri mevcut olmasa da geçmişte Süleyman Soylu şimdi Ali Yerlikaya İçişleri Bakanı olarak zaman zaman çeşitli rakamlar zikretti. Toplam vatandaşlık edinme sayısına ilişkin en son bilgi 2023 Kasım ayına aittir. Yerlikaya, 237 bin 995[1] Suriyelinin Türkiye vatandaşlığı kazandığını ve bunların yaklaşık 157 bininin reşit olduğunu dile getirdi[2].

 

Soy bağı ile aktarılan Türk vatandaşlığının sonradan kazanımı 5901 numaralı Türk Vatandaşlığı Kanunu ile düzenlenmiştir. Buna göre beş yıldır Türkiye’de ikamet eden, genel sağlık bakımından tehlike arz etmeyen, Türkçe konuşabilen, kendisi ve bakmakla yükümlü olduğu kişileri geçindirecek geliri olan, milli güvenlik veya kamu düzenine risk oluşturmayan ve iyi ahlak sahibi olarak tanımlanan kişilere verilir.

 

Suriyelilere vatandaşlık verilmesindense Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Kilis’te yaptığı bir açıklama ile kamuoyu haberdar edildi: “Kardeşlerimizin [Suriyelilerin] içerisinde inanıyorum ki Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmak isteyenler var. Konuyla ilgili olarak İçişleri Bakanlığımızın bu konuda attığı adımlar var…Ellerinden geleni bakanlığımız oluşturduğu bir ofisle takip etmek suretiyle bu kardeşlerimize bu yardımı, bu desteği yaparak, onlara vatandaşlık imkanını vereceğiz” (BBC Türkçe, 03.07.2016). Öncesinde kamusal bir tartışma yapılmamasına ek olarak, vatandaşlığın kimlere ve nasıl verileceğine ilişkin bilgi ise uzun süre kamuyla paylaşılmadı.

 

Zaman içerisinde Suriyelilerin vatandaşlığa alınmasının istisnai vatandaşlık düzenlemesi ile gerçekleştiği anlaşıldı. Aynı kanunun 12. maddesinde düzenlenen istisnai vatandaşlık, daha önce Bakanlar Kurulu’nun kararıyla verilirken, bu yetki 2 Temmuz 2018 Kanun Hükmünde Kararnameyle Cumhurbaşkanı’na aktarılmıştır. 12. madde, milli güvenlik ve kamu düzeni bakımından engel teşkil edecek bir hali bulunmamak şartıyla, “sanayi yatırımı yapmış, bilim, teknoloji, spor, kültür ve sanat alanlarında üstün nitelikli katkılarda bulunmuş veya ileride bulunacağı değerlendirilen” yabancılar (madde 12/a); Turkuaz Kart sahibi yabancılar ile bunların eş ve reşit olmayan çocukları (12/b),  ‘vatandaşlığa alınması gerekli görülenler’ (12/c) ve ‘göçmen olarak kabul edilenler’ (12/ç) istisnai olarak Türk vatandaşlığını kazanabilir, demektedir. Yine vatandaşlık kazanımı sürecine ilişkin yeterli ve açık resmî bilgi veriliyor; örneğin Suriyelilerin söz konusu 12. Maddenin hangi bendine göre vatandaşlığa alındığı paylaşılmıyor. Vatandaşlığa başvuru şartları ve vatandaşlığa geçme sürecinin açık bir prosedür olması gerekir. Bir başka deyişle, vatandaşlığa kimlerin başvurabileceği, bunu nasıl yapacakları ve nasıl bir bürokratik değerlendirme sürecinden geçecekleri açıkça belirtilmiş olmalı ve süreç benzer statüdeki kişilere aynı biçimde uygulanmalıdır. Suriyelilerin vatandaşlık kazanım sürecine ilişkin ise bu konuda soru işaretleri mevcut. Yetkililerin basına yaptıkları açıklamalar “nitelikli”, “Türkiye’ye değer katan” kişilere vatandaşlık verildiğini söyler (Serdar, 2021). Keza istisnai yollarla vatandaşlığa alım işlemleri artık Resmî Gazete de yayınlanmıyor.

 

İstisnai vatandaşlık uygulamasının gerçekleşme biçiminin şeffaf olmayışı bir yandan Türkiye’de politik rejimin otoriteryan karakteri ile uyumlu olmakla birlikte bu düzeyde bir açıklama yeterli olmayacaktır. Hele ki genel olarak mülteciler ve özelde Suriyeliler meselesinin seçim gündeminde önemli yer kapladığı politik ortamda konuya daha dikkatli bakmayı gerektirir.

 

Türkiye’de vatandaşlık jus sanguinis ilkesi temelinde 1928 Vatandaşlık Kanunu, 1934 İskân Kanunu ve 1964 Vatandaşlık Kanunu ile çerçevesi çizilmiştir. Bu metinler vatandaşlığın etnisite (Türk soyundan olma) ve din temelli (Sünni Müslüman) olarak verilmesini öngörür. Ancak 2000’ler sonrasında yapılan değişikliklerle birlikte vatansızlığı önleme, aralıksız Türkiye’de ikamet, evlilik, mülkiyet edinimi gibi yollarla vatandaşlık kazanım usulleri genişletilmişidir. Velhasıl, istisnaları olsa dahi (Bkz. Danış ve Parla 2009) Osmanlı’nın son döneminden 2000’lere kadar devam eden etno-dinsel ilke, “merkezileşen ve yargı denetimine tabi olmayan yetki” (Serdar, 2021: 170) döneminde farklılaşmıştır. Dışlamada Türk soyundan olma ilkesi bırakılırken Sünni Müslüman ilkesinin devamını sağlamaktadır.

 

Seçme ve seçilme hakkı sıkça vatandaşlığın ‘evrensel’ haklarından birisi olarak sayılır. Halbuki çelişen ve vatandaşlıktan ziyade ikamete dayalı, insanları meşru paydaşlar haline getiren uygulamalar mevcuttur (Ferris vd. 2020: 950). Avrupa Birliği (AB) ülkeleri, 1992 Maastricht Antlaşması ardından diğer üye devletlerin vatandaşlarına; İzlanda, İrlanda, Danimarka, İsveç gibi ülkeler AB vatandaşı olmayan göçmenlere de yerel seçimlerde oy hakkı tanımıştır. Türkiye’de, çifte vatandaşlığı olanlar da dahil olmak üzere sadece vatandaşlar oy kullanabilmektedir.

 

Bu durum, örneğin yirmi yıldır ülkede yaşamayan veya hiç yaşamamış olan kişilere yerel ve genel seçimlerde oy kullanma hakkı tanırken on yıldan uzun süredir ülkede yaşayan göçmenlerin dışlanması anlamına gelmektedir. Halbuki vatandaşlığı edimler (acts) üzerinden okumanın da mümkün olduğu (Işın ve Nielsen 2008; Bloemraad ve ark., 2017) düşünüldüğünde, halihazırda ilgili yerde yaşayan kişilerin oy hakkı önemlidir. Bir başka deyişle, bir yerin toplumsal hayatına, ekonomisine ve gündelik yaşamına katılan, katkı koyan kişilerin oranın idaresi üzerinde de hak sahibi olması gerekir. Türkiye’de yaşayan Suriyelilerin hepsine oy hakkı tanınmamış olmasına karşın, sadece vatandaşlık kazanan (Suriyelilerin toplam sayısına nazaran) az sayıdaki kişinin oy kullanabilmesi tartışma yaratmıştır. Öte yandan oy hakkı kazananların ne kadarının oy kullandığı da bilinmemektedir.

 

Öte yandan mülkiyet, nakit, yetenek, yatırım karşılığı vatandaşlık statüsü tanıma, vatandaşlığa atfedilen eşitlik ilkesini bir kez daha sorunlu hale getirirken, Suriyelilere uygulanan istisnai vatandaşlık belirsizlik ve keyfilik taşımaktadır.

 

GÖRSEL: Sculpture ‘BenoIt’, Sculpture by the Sea Cottesloe 2023 Photo: MIchael Goh

 

[1] Önceki İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun zaman zaman basında paylaştığı rakamlarda tutarsızlıklar olduğunu belirtmek gerekir. Bkz. Serdar, A. (2021). Dipnot 20.

[2] https://multeciler.org.tr/turkiyedeki-suriyeli-sayisi/

 

Kaynakça

Anderson, B., & Hughes, V. (Eds.). (2015). Citizenship and its Others. Springer.

Bauböck, R. (2002) How migration transforms citizenship: International, multinational and transnational perspectives. Österr. Akad. d. Wiss., Forschungsstelle für Institutionellen Wandel u. Europ. Integration, IWE.

Bauböck, R. (2009). Stakeholder citizenship and democratic participation in migration contexts. JP John-Erik Fossum, The Ties that Bind: Accommodating Complex Diversity in Canada and the European Union, 105-128.

BBC Türkçe, 03.07.2016, <https://www.bbc.com/turkce/haberler/2016/07/160703_erdogan_suriyeliler>

Bloemraad, I., Sarabia, H., & Fillingim, A. E. (2017). Citizenship acts: Legality, power and the limits of political action. In Within and Beyond Citizenship (pp. 81-95). Routledge

Bosniak, L. (2006). The citizen and the alien: Dilemmas of contemporary membership. Princeton University Press.

Brubaker, R. (1992). Citizenship and nationhood in France and Germany. Harward University.

Cohen, E. F. (2009). Semi-citizenship in democratic politics. Cambridge University Press.

Danış, D., ve Parla, A. (2009). Nafile soydaşlık: Irak ve Bulgaristan Türkleri örneğinde göçmen, dernek ve devlet. Toplum ve Bilim114, 131-158.Serdar, A.

Ferris, D., Hayduk, R., Richards, A., Schubert, E. S., & Acri, M. (2020). Noncitizen voting rights in the global era: A literature review and analysis. Journal of International Migration and Integration21, 949-971.

Goodman, S. W. (2021). Immigration threat, partisanship, and democratic citizenship: Evidence from the US, UK, and Germany. Comparative Political Studies54(11), 2052-2083.).

Kadıoğlu, A. (2008) Vatandaşlığın Dönüşümü, Metis Yayınları

Isin, E. F., & Nielsen, G. M. (Eds.). (2008). Acts of citizenship. Bloomsbury Publishing.

Serdar, A. (2021). Türkiye’nin Değişen Vatandaşlık Rejimini Okumak: İstisnalaşma, Piyasalaşma ve Etniksizleşme Eğilimleri. Mülkiye Dergisi, 45 (1), ss.155-190

Soysal, Y. N. (1994) Limits of citizenship: Migrants and postnational membership in Europe. University of Chicago Press.

Doktorasını Ermenistan’dan Türkiye’ye işgücü göçü ve ulus-ötesi göçmen ağları konulu teziyle Ege Üniversitesi Sosyoloji Bölümünde 2012 yılında almıştır. 2017 yılına kadar aynı bölümde öğretim üyesi olarak, 2017-2021 yılları arasında Türkiye İnsan Hakları Vakfı’nda araştırmacı olarak çalışmıştır. Çalışmalarını bağımsız araştırmacı olarak sürdürmektedir. Uluslararası göç, toplumsal cinsiyet, ayrımcılık, araştırma yöntemleri ve insan hakları konularında çalışmalar yapmaktadır.

©2021  blog.insanhaklariokulu.org.
Tüm hakları saklıdır.

web tasarım: mare.design

E-bültenimize abone olarak duyurularımızdan haberdar olabilirsiniz.

Yayınlanan yazıların içerikleri sadece yazarların sorumluluğu altındadır ve Hollanda Büyükelçiliği ve /veya KAGED’in görüşlerini yansıtmak zorunda değildir.