Kolombiya Barış Süreci’nin Düşündürdükleri

Kolombiya’da Juan Manuel Santos hükümeti ile FARC-EP (Kolombiya Devrimci Silahlı Güçleri – Halk Ordusu) arasındaki barış görüşmeleri 2012 yılında kamuoyuna duyuruldu. 1964 yılından bu yana süren, dünyanın en uzun süreli kesintisiz silahlı çatışması olarak kabul edilen bu çatışmanın sonlandırılması ihtimali uluslararası camiada büyük heyecan yarattı, bu heyecan henüz anlaşma onaylanmadan Santos’a Nobel Barış Ödülü verilmesine varan bir destek ortamı oluşturdu. Dönemin FARC başkomutanı Rodrigo “Timochenko” Londoño’ya Nobel ödülü verilmediğini ve Kolombiya hükümeti her gün bir başka prestijli yayında övülürken FARC’nin ortaya koyduğu barış iradesini öven değerlendirmelerin istisna olmanın ötesine geçemediğini de not edelim.

 

2017’nin Nisan ayında kurulan Hakikat Komisyonu’nun, nihai raporunu 29 Kasım 2021’de yayınlayarak faaliyetlerine son vermesi planlanmıştı. Kolombiya’da hâkim olan savaş yanlısı politikalar dolayısıyla hem hükümetin hem de medyanın baskısı altında olan Komisyon, pandemi gerekçesiyle faaliyet süresinin 2022 yazına dek uzatılmasını talep etti. Talebi Anayasa Mahkemesi tarafından kabul edilen Komisyon’un nihai raporunu Ağustos 2022’de yayınlaması bekleniyor. Bu tarih geldiğinde 2022 Kolombiya Başkanlık Seçimleri yapılmış olacak; Komisyon seçim sonrası barış yanlısı bir hükümetin göreve gelmesi umudunu koruyor olabilir.

 

26 Eylül 2016’da imzalanan Barış Anlaşması 2 Ekim’de yapılan bir referandumda oylanmış, % 37,4 katılımla gerçekleşen referandumdan % 50,2 oranında Hayır oyu çıkmıştı. Bunun üzerine, Santos hükümeti anlaşma metninde ufak değişiklikler yapmış, yeni anlaşma 24 Kasım’da imzalanmıştı. Metnin 29 Kasım’da Senato’da, 30 Kasım’da ise Temsilciler Meclisi’nde onaylanmasıyla, referandum yapılmadan, anlaşma yürürlüğe koyulmuştu. Anlaşma sonucunda FARC 2017 yılında yasal bir siyasi partiye dönüştü, ismini korumakla birlikte isminin açılımını değiştirdi (Yeni isim Türkçe’ye sıklıkla “Halkın Alternatif Devrimci Gücü” olarak çevrildi, halbuki “común” kelimesi “pueblo”dan farklı olarak alt sınıflara özel bir vurgu içerir). Anlaşma sonucu, FARC’ye 2018 ve 2022 seçimlerinde alacağı oydan bağımsız olarak iki dönem boyunca 5’i Senato’da 5’i Temsilciler Meclisi’nde olmak üzere toplam 10 üyeyle Kongre’de temsil edilme hakkı verildi. Parti, FARC isminin getirdiği olumsuz çağrışımlardan dolayı 2021’in başlarında adını Comunes olarak değiştirdi. Bu değişikliğin önemini anlamak için Barış Anlaşması’nın imzalanmasından bu yana Kolombiya’da olan bitene bakalım.

 

Barış Anlaşması’nın imzalanmasından 9 Kasım 2021’e kadar geçen yaklaşık 5 yıllık sürede 1255 toplumsal lider (köylü ve yerli aktivistler, sendikacılar, LGBTİ+ aktivistleri, çevre aktivistleri, insan hakları savunucuları gibi) öldürüldü.[1] Aynı tarihler arasında 290 silah bırakan FARC militanı öldürüldü. 15 Kasım itibariyle Kolombiya’da yalnızca 2021 yılında 88 katliam (en az 3 sivilin öldürüldüğü saldırılar) gerçekleşti, 2020 yılında ise 91 katliam gerçekleşmişti.[2] 2018 yılında üniversitelerde başlayan ulusal grev çok sayıda polis saldırısıyla sonuçlanmış, 2019’da hükümet karşıtı gösterilere yine polisin sert müdahalesi olmuş, 18 yaşında Dilan Cruz’un başkentin merkezinde öldürülmesi sonrasında şiddetlenen eylemler 2020 yılında da devam etmiş, pandemi nedeniyle Mart’ta sonlanan eylemler Eylül ayında Bogotá’da bir avukatın polisler tarafından öldürülmesiyle tekrar başlamıştı. 2021 yılındaki hükümet karşıtı eylemler Türkiye’de de gündem oldu. Bu eylemlerde en az 80 kişi öldürüldü. 2021 yılında 28 Nisan-26 Haziran tarihleri arasında en az 228 olayda polis eylemcilere gerçek mermiyle saldırdı, öldürülen 80 kişinin 33’ü bu şekilde, polis tarafından gerçek mermiyle vurularak öldürüldü. Bu tarihler arasında güvenlik güçlerinin en az 28 eylemciye cinsel şiddet uyguladıkları tespit edildi.[3]

 

Peki, FARC’ye ne oldu? 2019 Ağustos ayında aralarında barış sürecinde FARC’nin başmüzakereciliğini yürütmüş Senatör Iván Márquez ve Kongre üyesi Jesús Santrich’in de bulunduğu bir grup FARC üyesi silahlı mücadeleye döndüklerini açıkladı. Santrich, bu yılın Mayıs ayında bir sınır ötesi operasyon sırasında Venezuela’da öldürüldü. Timochenko önderliğindeki yasal siyasi partinin FARC adını terk etmesiyle beraber, FARC adı sadece Márquez komutanlığındaki silahlı örgüt tarafından kullanılmaktadır. Venezuela’yla yaşanan düşmanlık ve uyuşturucu kartellerinin faaliyetleri de hesaba katıldığında Kolombiya’da durumun ne kadar korkunç olduğu ortaya çıkıyor. Herhangi bir barış ortamından, çatışma-sonrası (posconflicto) durumundan söz etmenin imkânsız olduğu, çatışmanın yoğun biçimde devam ettiği bir ülke Kolombiya. Eski başkan Uribe önderliğindeki barış karşıtı ittifakın adayı olarak 2018’de başkan seçilen Duque’nin göreve geldiği andan itibaren barış sürecinin başarısız olduğunu iddia etmek çok abartılı olmayacaktır.

 

Kolombiya’nın bu acı tecrübesinden ne gibi dersler çıkarabiliriz? Yazının bundan sonraki kısmında buna odaklanarak bazı değerlendirmeler yapacağım.

 

1) Geçmişle yüzleşme: Gerek FARC ve ELN (Ulusal Kurtuluş Ordusu) gibi gerilla örgütlerinin gerekse paramiliter grupların kökleri 1946-1958 arasında gerçekleşen La Violencia isimli iç savaş dönemine gitmektedir. Liberal Parti ve Muhafazakâr Parti arasındaki iç savaşın sonlanmasıyla 1958’de Ulusal Cephe hükümeti kurulur, buna göre ülkeyi bir dönem Liberal Parti’den bir dönem de Muhafazakâr Parti’den bir başkan yönetecektir. Ulusal Cephe hükümeti bu şekilde 1974’e dek sürer. Ulusal Cephe hükümeti iç savaş dönemindeki şiddet olaylarını incelemesi için bir komisyon kurar ama ciddiye alınır bir komisyon değildir bu. 8 üyeli komisyonun üyeleri şu şekilde dağılır: Liberal Parti (2 üye), Muhafazakâr Parti (2 üye), Katolik Kilisesi (2 üye), Kolombiya ordusu (2 üye) (Jaramillo Marin, 2011). Bu dönemde işlenen suçlarla ilişkili hiçbir yargılama yapılmamış, haliyle ceza alan kimse de olmamıştır. 200.000’in üstünde insanın öldürüldüğü, en az 2 milyon insanın göçe zorlanmasıyla sonuçlanmış bu iç savaşla (Guerrero Apráez, 2016) bugün hesaplaşılmamış olmasının barış sürecinin yeterli kamuoyu desteğine ulaşamamış olmasında etkili olduğunu düşünüyorum. FARC’nin içine doğduğu koşulları yaratan olgularla yüzleşilmemesi FARC üyelerinin gayriinsanileştirilmesini ve düşmanlaştırılmasını kolaylaştırmıştır. Bu durum aynı zamanda çatışmanın bağlamının kamuoyu tarafından kavranamamasına sebep olmuştur. Çatışmayı doğuran koşulların incelenmemesi, çatışmanın sebep değil sonuç olduğu gerçeğinin farkına varılamamasına yol açmıştır. Yani, çatışmayı doğuranın Kolombiya toplumunun yapısal sorunları olduğu gerçeği göz ardı edilmiş, sanki sorunları doğuran çatışmaymış gibi bir yaklaşım benimsenmiştir. Öyle olunca tartışmalar eski militanların topluma yeniden entegre edilmesi meselesine odaklanmış, entegre olunması beklenen Kolombiya toplumuna içkin olan ırkçılık, toplumsal tabakalaşma, emek sömürüsü, cinsiyetçilik, şiddet kültürü, yolsuzluk vb. olgulara gereken önem gösterilmemiştir.

 

2) Toplumsal barış inşası: Barış inşası süreci yalnızca çatışan iki aktörü kapsayacak biçimde düşünülmemelidir. Kolombiya, ELN ile savaşa devam edilir, Venezuela ile gerginlik şiddetlenir, Venezuelalı göçmenlere yönelik saldırılar sürerken; paramiliter saldırıların, uyuşturucu ticaretinin, kadın cinayetinin, polis şiddetinin önüne geçilmeden; toplumun kılcal damarlarına dek nüfuz etmiş ırkçılık, emek sömürüsü, yolsuzluk, şiddet kültürü sorunlarıyla mücadele edilmeden; vatandaşların eğitim, sağlık, barınma, temel gıda vb. ihtiyaçları karşılanmadan barış inşa edilemeyeceğini tecrübe etti. Barış inşası toplumsal bir süreçtir, iki silahlı aktör arasında gerçekleşemez. Sadece başkentin sokaklarında on binlerce evsiz insan yaşarken barış hakkı, insan onuru gibi söylemlerin toplumda karşılık bulmadığı görülüyor. Demek ki barış inşası girişimleri toplumun tüm sorunlarını gündemine almalıdır. Aksi takdirde bir veya birkaç örgütün silah bırakmasıyla ancak geçici bir çatışmasızlık ortamı oluşturulabilir.

 

3) Devlet karşısında kurumların gücü: Kolombiya’da barış sürecinin başarısızlığında 2018 yılında aşırı sağcı Duque hükümetinin göreve gelmesinin büyük etkisi oldu. Demek ki barışı inşa edecek kurumların özerkliğinin güçlü biçimde sağlanması gerekiyor. Barış inşası süreci hükümet değişikliklerinden etkilenmeyecek kurumlar eliyle yürütülmeli. Bu noktada özellikle, daha önce de belirttiğim üzere,[4] barış inşası sürecinin bizzat devlet-dışı aktörler tarafından yürütülmesinin gerekliliği ortaya çıkmaktadır. Kolombiya’da barış süreci çatışan taraflardan biri olan Kolombiya Devleti’ne bırakılmıştı. Bunun yerine birden fazla bağımsız kurum oluşturulması, barış inşası sürecinin bu kurumlar eliyle yürütülmesi gerekmektedir.

 

4) Savaş ekonomisiyle mücadele: Uzun süreli çatışma koşullarında bulunan ülkelerde bu savaş durumunu ekonomik olarak kârlı bulan yerli ve yabancı sermaye sahipleri ortaya çıkmaktadır. Kolombiya örneğinde maden, petrol, palmiye yağı vb. sektörler için bu durumun geçerli olduğu görülmekte. Bunun yanı sıra uyuşturucu kartelleri de mevcut koşulları kârlı bulmaktadır. Bugün Kolombiya’da büyük uyuşturucu tacirlerinin siyasal ve finansal kurumlara dahil oldukları, uyuşturucu ticareti yapan grupların başta ilaç sektörü olmak üzere çeşitli sektörlere el attıkları, uyuşturucu gelirlerinin aklanmasının Kolombiya’nın ekonomik büyümesini ciddi biçimde artırdığı ve sonuç olarak gerek yasal gerek yasa dışı tüm büyük sektörlerin ülkenin ekonomik istikrarının devamlılığı adına kokain ticaretine bağımlı duruma geldikleri tespit edilmiştir (Maher, 2018). Barış inşası girişimleri savaş ekonomisinden beslenen sermayeyle mücadele edilmeden başarıya ulaştırılamaz.[5]

 

5) Uluslararası camianın sorumluluğu: 2016 Barış Anlaşması çok sayıda uluslararası örgütün ve yabancı devletin desteğiyle imzalanmıştı. Anlaşma imzalanırken BM Genel Sekreteri ile çeşitli ülkelerin devlet başkanları ve temsilcileri salonda bulunmaktaydı. Ne yazık ki bu ülkelerden ve kurumlardan Kolombiya’ya yönelik ciddi bir yaptırım uygulanmadı. Bu durum uluslararası camianın güvenilirliğine gölge düşürmekte. Barış anlaşmasının gereklerine uygun davranmayan devletlere yönelik güçlü bir uluslararası yaptırım ihtimali bulunmadığı müddetçe barış inşası girişimleri kırılgan olmaktan kurtulamayacaktır.

 

***

 

Yukarıda değindiğim maddelerden Türkiye üzerine yürütülecek tartışmalarda da faydalı olabilecek birkaç genel sonuç çıkararak yazıyı sonlandırıyorum. Birincisi, geçmişle yüzleşme meselesinin önemi. Yani, Türkiye’de yarın bir barış inşası girişimi olacaksa bu girişimin yalnızca PKK ile olan çatışma sürecinde gerçekleşen şiddetle değil, bunun öncesinde gerçekleşen şiddet olaylarıyla da hesaplaşması gerekiyor. Gayrimüslimlere yönelen şiddet, Alevilere yönelen şiddet, sosyalistlere yönelen şiddet, askeri darbeler vb. konularla da yüzleşilmediği müddetçe hâkim şiddet kültürüyle mücadelede başarı sağlanamaz. Bu olaylarla yüzleşilmeden bugünkü koşulların nasıl meydana geldiğini kavramak da mümkün değildir.

 

İkinci olarak, barış inşası girişiminin tüm toplumu kapsamasının gerekliliğinin görülmesi gerekiyor. Bir barış süreci bugün mağdur durumda bulunan, ezilen tüm insanların sorunlarını kapsamalıdır. Yoksulluğa zorlanan çiftçinin, iş kazası adı altında ölüme mahkûm edilen madencinin, kocasından şiddet gören kadının, İstanbul’da sokak ortasında öldürülebilen transların, Cumhuriyet’in kuruluşundan beri sistematik olarak şiddete maruz kalan Alevilerin ve gayrimüslimlerin sorunlarını çözmeye girişmeden Türkiye’de barış koşulları sağlanamaz. Aynı şekilde, Kürt şehirlerinde çocuklar panzerlerle öldürülürken, köylüler bombalanırken, insanlar işkence görüp helikopterden atılırken, ana dilini dahi konuşamazken bu ülkenin hiçbir yerinde hakiki bir barış ortamı inşa edilmesi mümkün değildir. Keza, saldırgan bir dış politika izleyen bir ülkenin kendi sınırları içerisinde barış inşa edebilmesi de imkansızdır. Barış toplumsal bir olgudur, bir toplum ya barış içinde yaşar ya da savaş içinde.

 

Barış sürecinin devlet tarafından değil, devletten bağımsız hareket edebilen kurumlar tarafından yürütülmesi gerekmektedir. Bu şekilde oluşturulacak kurumlar hükümet değişikliklerinden etkilenmeyecektir. Devletin göreviyse bu kurumların işini kolaylaştırmak ve savaştan beslenen odaklarla mücadele etmektir. Ancak bu koşullar sağlandığı takdirde Türkiye’de kalıcı barış inşası mümkün olabilecektir.

 

Kaynakça

Guerrero Apráez, V. (2016). Guerras civiles colombianas: negociación, regulación y memoria. Bogotá: Editorial Pontificia Universidad Javeriana.

Jaramillo Marin, J. (2011). La Comisión Investigadora de 1958 y la Violencia en Colombia. Universitas Humanística, (72), 37–62.

Maher, D. (2018). Civil War and Uncivil Development. Basingstoke: Palgrave Macmillan.

 

[1] Indepaz, Kolombiya’daki cinayet ve katliam verilerini sürekli olarak güncelliyor. İki örnek için:

http://www.indepaz.org.co/wp-content/uploads/2020/07/3.-Informe-Especial-Asesinato-lideres-sociales-Nov2016-Jul2020-Indepaz-2.pdf

http://www.indepaz.org.co/lideres-sociales-y-defensores-de-derechos-humanos-asesinados-en-2021/

[2] http://www.indepaz.org.co/wp-content/uploads/2021/04/CON-LI%CC%81DERES-HAY-PAZ.pdf

[3] Eylemler sırasındaki insan hakları ihlallerinin detaylı incelemesi için:

http://www.indepaz.org.co/wp-content/uploads/2021/07/Resumen-Ejecutivo-Informe-DDHH-Temblores-Indepaz-PAIIS-1.pdf

[4] https://demos.org.tr/kolombiya-baris-surecinde-son-durum/

[5] Kolombiya’da savaştan beslenen ekonomik sektörlere daha detaylıca değindiğim bir yazı için: http://www.abstraktdergi.net/kolombiyada-neoliberalizm/

Meksika Koleji'nde (Colmex) doktora sonrası araştırmacı. Kolombiya'da devlet şiddetinin meşrulaştırılması ve gayrimeşrulaştırılması üzerine yazdığı tezle Kolombiya Ulusal Üniversitesi’nin Beşeri ve Sosyal Bilimler doktora programından, Ernst Bloch ve kurtuluş teolojisi üzerine yazdığı tezle Ankara Üniversitesi Siyaset Bilimi yüksek lisans programından mezun oldu. Siyasal şiddet üzerine çalışıyor.

©2021  blog.insanhaklariokulu.org.
Tüm hakları saklıdır.

web tasarım: mare.design

E-bültenimize abone olarak duyurularımızdan haberdar olabilirsiniz.

Yayınlanan yazıların içerikleri sadece yazarların sorumluluğu altındadır ve Hollanda Büyükelçiliği ve /veya KAGED’in görüşlerini yansıtmak zorunda değildir.