Altılı Masa’nın Yükseköğretim “Politikaları” Üzerine

Altılı Masa’nın Ortak Politikalar Mutabakat Metni’nin yayımlandığını görünce ilk olarak yükseköğretim ve bilimsel araştırmayla ilgili kısımları okudum. İzlenmesi planlanan politikaları inceleyerek yapıcı birkaç eleştiri sunabileceğimi düşünmüştüm. Ne yazık ki metin politikanın ne olduğunun dahi kavranamadığını gösteren bir örnek olmuş. Yapılan temel yanlışları kısaca açıkladıktan sonra eğitim politikasından nasıl bir şey anlaşılması gerektiğini de göstermeye çalışacağım. Öncelikle hataların altını çizeyim.

 

a) İzlenecek politikalarla hedeflenen sonuçları karıştırmak

Örnekler:

“Yüksek lisans ve doktora tezlerinin kalitesini artıracağız”,

“Türkiye’yi bilimsel ve teknolojik bir cazibe merkezi haline getireceğiz”,

“Yetişmiş insan gücümüzü şiddetin mağduru olmaktan çıkartacağız”,

“Türk bilim dünyasının kaybettirilen ulusal yetkinliğini ve uluslararası saygınlığını, Cumhuriyetimizin kuruluşundaki bilimsel atılım felsefesine uygun bir şekilde yeniden tesis edeceğiz”.

 

Bu örneklerde görülen şey izlenecek politikalar değil, izlenecek politikalardan alınması beklenen sonuçlardır. Örneğin, siz Türkiye’yi bilimsel ve teknolojik cazibe merkezi haline getirmek istiyorsanız bunu bir hedef olarak seçersiniz. Sonra bu hedefin önündeki engelleri tespit edersiniz. Bu engelleri ortadan kaldıracak ve sizi koyduğunuz hedefe yakınlaştıracak bir eylem planı ortaya koyarsınız. Bu sizin izleyeceğiniz politikadır. Son olarak da bu politikanın uygulanması için gerekli yasal ve idari düzenlemeleri yapmanız, politikanın uygulanmasından doğacak masrafları karşılamak için kaynak bulmanız, politikanın uygulanmasını mümkün kılacak teknik gereksinimleri, altyapıyı ve emek gücünü sağlamanız gerekir. “Temel bilimleri güçlendireceğiz” şeklinde bir politika olmaz. Böyle bir hedef dahi olmaz açıkçası çünkü temel bilimlerin güçlendirilmesi gibi genelgeçer bir ifadeden tam olarak neyin anlaşılması gerektiği açık değildir. Keza “Diğer ülkelerle ortak bilimsel çalışmalar yapılmasını sağlayacağız” gibi ifadeler de politika olmamakla beraber, üslup olarak da bir planlama metnine uygun değildir. Bilimsel çalışmaları ülkeler değil araştırmacılar ve kurumlar yapar. Bu türden dilsel özensizlikler metnin kuramsal niteliksizliğini perçinlemektedir.

 

b) Politikalarla, bunlar için gerekli koşulları oluşturmayı karıştırmak

Örnekler:

“Akademisyenlerin ifade hürriyeti önündeki engelleri kaldıracağız”,

“Yükseköğretim’e bütçeden daha fazla kaynak tahsis edeceğiz”,

“Bilimsel ‘öngörü’ araştırmaları için bütçe oluşturacağız”,

“Öğretim elemanları için şart koşulan yabancı dil başarı puanını yükselteceğiz”.

 

Burada da benzer hatalar göze çarpıyor. Bütçeden kaynak tahsis etmek politika değildir. “Bu politikaların uygulanması için gereken kaynak nereden bulunacak?” sorusunun cevabıdır. O bakımdan da kötü bir cevaptır, özel şirketlerin değil kamu kaynaklarının kullanılacağını belirtmenin ötesinde detay vermez.

 

“Öğretim elemanları için şart koşulan yabancı dil başarı puanını yükselteceğiz” gibi bir ifade bir politika değildir. Eğer izlenecek politikalar yabancı dil hakimiyeti yüksek akademisyenler gerektiriyorsa ve mevcut akademisyenlerin önemli bir kısmı bu koşulu yerine getirmiyorsa, bu sorunu çözmek için sunulabilecek bir öneridir. Çok kötü bir öneri olduğu için hemen reddedilmelidir çünkü bu öneri yabancı dil becerisi zayıflığının sorumluluğunu bireysel akademisyenlere yüklemekte, haliyle akademisyenler yeterince çalışmadıkları için yabancı dil becerilerinin zayıf olduğunu ima etmektedir. Bu mantığa göre dil puanı barajı yükseltildiğinde akademisyenler de daha yüksek puan almak için yabancı dil eğitimine daha fazla emek harcayacaklar ve sonuçta da akademik kadronun yabancı dil becerisi sorunu çözülecektir. Bu mantık ilkokul 3. sınıftan beri İngilizce dersi almakta olan bir insanın, lisans, yüksek lisans ve doktora eğitimlerinden sonra hâlâ bu dili idare eder seviyede öğrenememesinin kendi suçu olduğunu varsayan inceliksiz bir mantıktır.

 

Keza, “yağmacı dergiler aracılığıyla yapılan intihal ile kararlı biçimde mücadele edecek, ülkemizi intihal listelerinden çıkaracağız” gibi ifadeler de sanki elde sopayla listeyi hazırlayan kurumların mekanını basarak Türkiye listeden çıkarılacakmış gibi bir izlenim yaratmaktadır. Geçerli kriterleri yerine getirecek yayın yapabilen bir akademisyen zaten yağmacı dergilere para verip yayın yaptırmayacaktır. Bilimsel değeri olan yayınların yapılmaması bilimsel araştırma yöntemleri bilgisine sahip olmayıştan, bilimsel araştırmaya uygun bir biçimde lisansüstü eğitim almamaktan kaynaklanmaktadır. Haliyle bu sorunun çözülmesi için gereken lisans eğitiminden itibaren bilimsel araştırma kavrayışını dönüştürmek olmalıdır. İntihal listelerinden çıkmak politika olmadığı gibi hedef de olamaz, bir sonuçtur. Hedef, ülkenin adını listeden çıkarmak değil ülkenin kurumlarını nitelikli bilimsel araştırma yapılan yerler haline getirmektir. Çalışmaların niteliği artırılmadığı müddetçe ismin listede olup olmaması ikincil bir sorundur. Yine, ifade özgürlüğü karşısındaki engelleri kaldırmak da çok olumlu bir vaat olmakla beraber bir politika değildir. Bazı politikaların izlenmesinin önündeki engellerden biri Türkiye’de ifade ve bilimsel araştırma özgürlüğü koşullarının bulunmayışıdır. Gerçekten de bu sorunun çözülmesi gerekir. Fakat bu sorunun nasıl çözüleceğine dair de herhangi bir ibare bulunmamaktadır. Salt yasal düzenlemeler ifade özgürlüğü sorunun çözülmesi için yeterli olmaz çünkü otosansür gibi mekanizmalar birçok kez meslektaşların, öğrencilerin, yandaş medyanın baskısından dolayı ortaya çıkar. Eleştirel düşünceye yönelik yasal yaptırımlar olmasa dahi, eğer üniversite kültürü buna uygun değilse ifade özgürlüğünün kullanılması da mümkün olmayacaktır.

 

c) Hukuki ve idari düzenlemelerle politikaları karıştırmak

Örnekler:

“Yükseköğretim kurumlarının bilimsel, idari ve mali özerkliğini güvence altına alacağız”,

“Üst kurulların seçimi, çalışması, görev süresi gibi hususları yönetmelikle belirleyeceğiz”

“Telif hakları, marka ve patent hukukunun işlemesini sağlayacağız”

 

Bunlar politika değildir, politikalar çerçevesinde yapılacak yasal düzenlemelere ilişkin vaatlerdir. Seçilen örnekler bu düzenlemelere dair de pek bilgi vermiyor ama daha detaylı bilgi verilseydi de bunların adı politika olmazdı. Yasal düzenlemeler politikaların uygulanmasını sağlayacak araçlardan yalnızca biridir.

 

Politika örneği

Peki, politika derken ne kast ediliyor? Yıllardır akademisine dahil olduğum Kolombiya’dan olumsuz bir örnek üzerinden kısaca anlatayım. Kolombiya’da 90’larda uygulamaya konan neoliberal yükseköğretim politikalarından biri performansa göre maaş uygulamasıdır.[1] Yani, Kolombiya kamu üniversitelerinde akademisyenlerin sabit maaşı yoktur. Maaşlar akademik üretime veya performansa göre hesaplanır. Bu bir politikadır.

 

Bu politikanın görünürdeki hedefi akademik üretimi artırmaktır. Yani, maaşları doğrudan akademik üretime bağlayarak akademisyenler mümkün olduğunca yayın yapmaya teşvik edilir. Bu şekilde üniversitelerin akademik üretiminin artırılacağı varsayılmıştır. Bu bir hedeftir. Bu türden açık hedeflerin dışında bir de akademisyenler arasında rekabeti teşvik etmek, dayanışmayı baltalamak, bireyciliğin önünü açmak gibi neoliberal mantıkla uyumlu örtülü hedefler de bulunmaktadır. Fazla yayın yapan daha fazla maaş aldığı için akademisyenler arasında kıskançlık ve düşmanca davranışlar yaygınlaşmakta, bu da üniversitelerin yönetimini kolaylaştırmaktadır.

 

Araştırma bütçesini artırıp bilimsel çalışmaları kamu kaynaklarından finanse etmek yerine akademisyen maaşlarını akademik üretime bağlamak devlet bütçesine çok daha az yük bindirecektir. Maaşını yükseltmek isteyen akademisyenin çok sayıda fon başvurusu yaparak, özel şirketlerden kaynak isteyerek (ve projeleri özel sektörün talepleri doğrultusunda düzenleyerek) ve zengin ülkelerdeki akademisyenlerle işbirliği yaparak bir şekide yayın yapmayı başaracağı hesaplanmaktadır. Yani, maaşı buna bağlı olan akademisyenin araştırmayı bir şekilde finanse edeceği veya hâl-i hazırda finanse edilen bir projeye dahil olacağı, böylece devlete şahsi maaşındaki artışın dışında bir ekonomik yükü olmayacağı öngörülür. Bu şekilde akademisyen mesai saati dışında da çalışmak zorunda kalır çünkü fon başvuruları yapmakta ve proje bütçeleri hazırlamaktadır. Bu izlenecek politikanın uygulanmasını sağlayacak koşulların meydana getirilmesidir.

 

Bu politikanın uygulanması için çeşitli düzenlemeler yapılır. Örneğin geçerli akademik dergiler A1, A2, B ve C şeklinde sınıflandırılır. Bu dergilerde yapılan yayın derginin sınıflandırıldığı kategoriye göre maaşınıza belirli bir puan olarak eklenir. Maaş tüm bu puanların toplamına göre hesaplanır. Bu türden yasal ve idari düzenlemeler politikanın uygulanabilmesi için yapılmak durumundadır.

 

Tüm bunların sonucu olarak geniş kapsamlı neoliberal yükseköğretim politikasıyla uyumlu bir mikro politika uygulamaya konmuş olmaktadır.

 

Bitirirken

“Teknopark teşviklerini fiziksel mekândan bağımsız hale getirerek tüm Türkiye’yi teknopark yapacağız” gibi cümleler “Ortak Politikalar Mutabakat Metni” isimli bir metinde yer almamalıdır. Bu bir politika da değildir, hedef de değildir, somut da değildir. Tüm Türkiye’nin teknopark olmasının ne anlama geldiğini bilemeyiz. Bunun ne işe yarayacağı, hangi sorunları çözeceği, hangi hedefe ulaşmayı kolaylaştıracağı açıklanmamıştır. Bu bir laf salatasıdır. Ne yazık ki genellikle ne yapması ve bunu nasıl yapması gerektiğini bilmeyen insanlar bu türden laf ebeliklerine başvurur. Üzerinde bunca çalışılmış bir metnin böyle ibarelerle dolu olması, dahası politika denildiğinde ne anlaşıldığının dahi açıklanmamış olması entelektüel açıdan çok üzücü bir durumdur.

 

Metnin önsözünde daha önce bir “Temel İlkeler ve Hedefler” mutabakatının kamuoyuyla paylaşıldığı belirtildikten sonra, “‘Ortak Politikalar Mutabakat Metni’nde yer alan somut hedef, politika ve projeler milletimize karşı ortak taahhüdümüzdür” ibaresi kullanılmaktadır. Yükseköğretim alt başlığının somutluk düzeyinin “Açık öğretim bölümlerini ihtiyaca göre yeniden düzenleyeceğiz” seviyesinde kalması Türkiye’de plana, programa, kavramlara ve genel olarak entelektüel birikime önem verilmediğini gösteren örneklerden biridir.

 

[1] Kolombiya’da üniversitelerin neoliberalleşme sürecine dair detaylı bir İspanyolca kaynak için: https://revistas.udea.edu.co/index.php/unip/article/view/342980/20807019

Meksika Koleji'nde (Colmex) doktora sonrası araştırmacı. Kolombiya'da devlet şiddetinin meşrulaştırılması ve gayrimeşrulaştırılması üzerine yazdığı tezle Kolombiya Ulusal Üniversitesi’nin Beşeri ve Sosyal Bilimler doktora programından, Ernst Bloch ve kurtuluş teolojisi üzerine yazdığı tezle Ankara Üniversitesi Siyaset Bilimi yüksek lisans programından mezun oldu. Siyasal şiddet üzerine çalışıyor.

©2021  blog.insanhaklariokulu.org.
Tüm hakları saklıdır.

web tasarım: mare.design

E-bültenimize abone olarak duyurularımızdan haberdar olabilirsiniz.

Yayınlanan yazıların içerikleri sadece yazarların sorumluluğu altındadır ve Hollanda Büyükelçiliği ve /veya KAGED’in görüşlerini yansıtmak zorunda değildir.