Libya’da Göçmenlere ve Sığınmacılara Karşı İşlenen Suçlar: Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin İlgili İçtihadı

Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) Savcısı, 28 Nisan 2022 tarihinde Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne Libya’daki durum hakkında sunulan rutin bilgilendirme sırasında Libya’da göçmenlere karşı işlenen suçların insanlığa karşı işlenen suçlar ile savaş suçları olarak ve UCM yargılaması kapsamında ele alınabileceğini bildirdi.  Savcı, daha önce asla bu suçların mahiyeti ya da makamının bu tür bir tahkikatı yürütme niyeti hakkında bu denli açık bir beyanda bulunmamıştı. Bu çıkarımlar, 17 Ocak 2022 tarihinde UpRights, Adala for All ve StraLi tarafından sunulan ve savcının raporunda atıfta bulunulan Madde 15 İletişim ile tutarlıdır. İki bölümlük bu yazının ilkinde Libya’da suç ile çatışma arasındaki bağlantının oynadığı kilit rolü ele alıyoruz. Bu sayede hem göçmenlere karşı işlenen suçların savaş suçu olarak nitelendirilmesini hem de UCM’nin yargılamasını değerlendirebileceğiz. İkinci yazımızda bu davranışların uluslararası suçlar olarak tespitinin olası içerimlerini ele alıyoruz.

 

Ocak 2022 İletişimimiz’de dile getirildiği gibi, Libya’daki çatışma ülkedeki göç dinamiklerini derinden etkilemiştir. (İletişim, paragraflar 24-117) 2011 devrimiyle patlak veren çatışma, ülkede işler bir hükümetin bulunmayışı ve silahlı grupların yayılması ile karakterize edilmekte. Libya krizinin kendine has özellikleri, silahlı grupların infaz kurumlarındaki göçmenlere karşı suç işlemelerine olanak tanıyan daimî kargaşadan beslenmektedir.

 

İşte tam da bu bağlamda Libya’dan Avrupa’ya olan toplu göç hâlihazırda kırılgan bir nüfusun uluslararası suçların öznesi haline gelmesini mümkün kılmıştır.  Gücün parçalanışı sahiden de Libya’daki kaçakçılık/yasa dışı ticaret sektörünü şekillendirmiştir.  2012 ile 2017 arasında, silahlı gruplar kendi konumlarını kullanarak Yasa dışı Göçle Mücadele Dairesi’nin (DCIM) sembolik kontrolü altında olanlar dahil olmak üzere infaz kurumlarının işletmesini yavaş yavaş devralmışlardır. 2017’den itibaren aynı silahlı gruplar, Avrupalı devletlerin Libya’dan gelen göç akışlarını yavaşlatmak üzere baskıyı artırmalarıyla beraber göçmenlerin Akdeniz’i geçmelerini engellemek için Yasadışı Göç ile Mücadele Birimi (YGMB) infaz kurumlarını kullanmak suretiyle göç kontrolü üzerindeki faaliyetlerini tekrar yoğunlaştırmıştır.

 

Savaş suçları

YGMB İnfaz Kurumları’nda 2017 ile 2021 arasında göçmenlere karşı sergilenen kötü muameleler savaş suçları olarak nitelendirilir. (İletişim, paragraflar 129-402) İletişim söz konusu suçarların somut olarak işlendiği 6 YGMB İnfaz Kurumu tespit etmiştir: Abu Salim, Tarik al-Matar, Tarik al-Sikka, Al-Mabani, Tajoura ve Al Nasr. Bu kurumlar silahlı grupların etkin kontrolü altındadır ve büyük bir kısmı Libya Sahil Güvenliği tarafından denizde alıkonulan, devamlı olarak şiddete ve istismara maruz kalan binlerce göçmene ev sahipliği yapmıştır. Libya’daki çatışma ile yakından bağlantılı olan bu istismarlar, Roma Statüsü Maddeleri 8(2)(c) ile (e)’de belirtilen koşulları karşılamaktadır.

 

Libya, 2011 devriminden bu yana çeşitli silahlı grupların arasında sürüp giden çarpışmalara sahne olmuştur. Çatışma, UCM ve Libya BM Araştırma Komisyonu tarafından, devam etmekte olan uluslararası nitelikte olmayan silahlı çatışma olarak nitelendirilmiştir. 2017 ile 2021 arasında yukarıda bahsi geçen altı infaz kurumundan sorumlu olan silahlı gruplar buralarda tutulan göçmenleri çok sayıda zulme maruz bırakmıştır. Kurbanlar kabul edilemez yaşam koşullarında, havalandırması olmayan tıka basa dolu alanlarda, yeterli gıdanın bulunmadığı kötü hijyen şartlarında tutulmuşlardır. Pek çoğu öldürülmüş, sistematik olarak işkenceye veya kötü muameleye uğramıştır. Silahlı gruplar salıverilmeleri için göçmenleri düzenli aralıklarla fidye ödemeye mecbur etmişlerdir. Eldeki veriler ayrıca tecavüz ve cinsel kölelik örneklerine de işaret etmektedir. Üstelik göçmenler silah taşıma veya bakımı gibi orduyla bağlantılı faaliyetleri yürütmeye zorlanmışlardır. Bazı durumlarda, düşmanlıkların bir parçası olmaya da zorlanmışlardır.

 

Alıkonulan göçmenlere karşı işlenen suçların savaş suçları ile bu suçların savaş suçları olarak nitelendirilmeleri bağlamında çatışma arasındaki bağlantı, İletişim’in ana odak noktalarından birini oluşturmuştur. Savaş suçu bağlantısı geleneksel anlamda ya çatışan grupları destekleyen sivillere ya da hors de combat savaşçılara ya da muharebe sırasında işlenen suçlara uygulanagelmiştir.

 

Ancak savaş suçu bağlantısının dayanağını oluşturan hukuk ilkeleri şu ana kadar uygulanageldikleri fiilî uygulamalardan çok daha kapsamlıdır. Failin davranışının bağlantı şartını sağlaması için davranışın mutlaka düşmanlıkların bir parçası olarak gerçekleşmiş olması gerekli değildir. Suçlar geçici/coğrafi olarak muharebeden uzakta olabilir (Ntaganda TJ, paragraf 731).  Ayrıca silahlı çatışmanın suçun işlenmesiyle nedensel olarak bağlantılı olmasına da gerek yoktur. Daha ziyade, çatışmanın failin suç işleme yeterliği veya niyetinde önemli bir rol oynaması yeterlidir (Afganistan AJ, paragraf 69). Bu tür bir bağlantıyı gösteren etmenler arasında: (1) Failin savaşçı olması; (2) kurbanın savaşçı olmaması veya muhalif tarafın mensubu olması; (3) suçun askerî bir eylemin amacına hizmet etmesi sayılabilir. Bu liste tüm etmenleri içermez. Al-Hassan davasında bağlantı şartının, faillerin Timbuktu’nun kontrolünü ele geçirdikten ve kurbanlar üzerinde güç kullanabildikten sonra şehirde işlenen suçlarla karşılandığı kabul edilmişti.

 

Libya’da göçmenler çatışma bağlamında tarafsızdır, herhangi bir fraksiyon ile iltisaklı değildir ve çoğunlukla maruz kaldıkları suçların savaş alanıyla ilişkisi yoktur. Bununla birlikte savaş suçu bağlantısı bu tür istismarları yakalayabilecek kadar esnektir.  Aslına bakılırsa söz konusu altı infaz kurumunda meydana gelen ve İletişim’de ele alınan suçların gerçeklere dayalı derinlemesine analizi, Libya’daki çatışmayla aralarında kurulması gereken bağlantıya işaret etmektedir. (İletişim, paragraflar 214-224, 249-255, 283-290, 317-325, 349-353, 391-397) İlk olarak infaz kurumları idaresini elinde tutan ve bu kurumlarda işlenen suçların sorumlusu olan silahlı gruplar çatışmada yer almıştır. Bu grupların karargâhları infaz kurumlarıyla aynı yerleşkededir veya kurumların bulunduğu bölgenin askerî kontrolü yine bu grupların elindedir. Bu denetim olmadan ne kurumları yönetmeleri ne de suçları işlemeleri mümkündür. Bu, çatışmayla işlenen suçlar arasında kesin bir bağlantı kurmaktadır.

 

İkincisi al-Mabani ile Al-Nasr örneklerinde, düşmanlıklar silahlı grupların ilgili kurumlar üzerinde askerî kontrol kurmasını ve/veya sürdürebilmesini mümkün kılmıştır.  Al-Nasr örneğinde, Shuhada al-Nasr adlı silahlı grubun kurum üzerindeki kontrolünü sürdürmesi ancak başka bir silahlı grupla çatışmasıyla mümkün olmuştur. 2017 sonrası Shuhada al-Nasr üyelerinin Al-Nasr’da istismarda bulunabilmeleri şüphesiz aynı üyelerin bu saldırıyı geri püskürtmeleriyle doğrudan ilişkiliydi.

 

Üçüncüsü, aralarından bazılarının savaşmaya zorlandıkları kısıtlı anlar dışında göçmenler/kurbanlar, düşmanlıklarda aktif rol oynamayan kişilerdir.

 

Dördüncüsü, göçmenler bazı durumlarda orduyla ilişkili faaliyetlere katılmaya ve düşmanlıkların bir parçası olmaya zorlanmışlardır.  Bu, suçların askerî bir amaca hizmet ettiğini göstermektedir.

 

Yargı

Çatışma ile korelasyon, işlendiği iddia edilen suçların BM Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) 1970 sayılı (2011) Kararı’ndaki atfa istinaden UCM yargısı kapsamında olup olmadıklarını değerlendirmek açısından da çok önemlidir (Communication, paragraflar 513-534). Karar’da UCM yargısının kapsamı Libya’da 15 Şubat 2011’den itibaren işlenen suçlarla sınırlandırılırken taraf olmayan devletlerin vatandaşlarının BMGK’nın operasyonlarıyla ilişkili davranışları hakkındaki UCM tahkikatları hariç tutulmaktadır. Durumun fazlaca genişletilme ihtimalini daraltmak adına Al-Werfalli davasındaki hâkimler, UCM’nin yargılamasının, atfın (paragraf 23) temelini oluşturan krizin durumu olarak tanımlanan Libya’daki silahlı çatışmalarla ilişkili suçlarla sınırlı olması yönünde karar vermiştir. Nitekim, bu yargısal bağlantı savaş suçu bağlantısını aks etmektedir. Dolayısıyla, savaş suçu bağlantısının doğruluğunu kanıtlayan hususlar aynı zamanda bu suçların durumun değişkenleri kapsamına girdiği sonucuna varma işlevini de görüyor.

 

Dolayısıyla UCM yargısının kapsamına giren bu suçların işlenmesine dayanak oluşturan davranışın, gerekçelerin, yetkinliklerin ve nedenlerin temelinde Libya’daki çatışma yer alıyor. Suçlar, iç savaşta yer alan silahlı grupların üyelerince işlenmiştir (davranış). Suçların işlenişi söz konusu grupların askerî kampanyalarına hizmet etmiştir (gerekçeler).  Grupların düşmanlıklara katılımı infaz kurumları üzerindeki kontrollerini sağlama/devam ettirmelerinde çok önemli bir yere sahip olmuştur (yetkinlik). Çatışma dinamikleri silahlı grupların kaçakçılık sektörüne hâkim olmalarını ve kurumlar üzerinde hâkimiyet kurmalarını sağlamıştır (nedenler).

 

Sonuç

Savcının Libya’daki göçmenlere karşı yapılmış olan zulümlerin insanlık suçu ve savaş suçu olarak nitelendirilebileceğine dair kararı hukuk kültüründe ve uluslararası suçlara yaklaşımda bir değişimi yansıttığından memnuniyetle karşılanmıştır. Libya’da göçmenler iç savaşta yer alan taraflardan hiçbiriyle iltisaklı olmadıklarından düşmanlıkların dışındadır. Kimlikleri nedeniyle değil, siyasi ve askerî hedefleri ilerletecek bir meta olarak algılandıklarından suçun öznesi olmuşlardır.  Tarafsızlıkları ve kırılganlıkları kurbanlaştırılmalarına yol açmıştır.

 

Bir olgu olarak göç, geleneksel olarak uluslararası insan hakları hukukunun odağında yer almıştır ancak artık uluslararası ceza hukuku penceresinden de ele alınabilir.  Bu tür bir uygulama, hukuk kategorilerinin daha önceden sınırlandırıldıkları fiilî uygulamalardan kurtarılırken yeni bir dizi gerçeğe yönlendirilmesini gerektirmektedir. Uluslararası toplumun bu görevle yüzleşebilmesi, uluslararası ceza hukukunun sadece göçmenlerin değil dünyanın karşı karşıya olduğu yeni güçlüklerin üstesinden gelip gelemeyeceğini sınayacaktır.

 

Çev: Virtus Çeviri

 

Görsel: ICC-CPI.INT

 

BU YAZI DAHA ÖNCE JUSTICE IN CONFLICT TARAFINDAN İNGİLİZCE OLARAK YAYIMLANMIŞTIR.

UpRights kurucu ortağı.

Avukat, aynı zamanda Floransa Üniversitesi ve Maastrict Üniversitesi’nde ceza hukuku üzerinde çalışmalar yapan bir doktora öğrencisi. Ayrıca StraLi’nin siber ekibinin lideri ve uluslararası ceza hukuk ekibinin bir üyesi.

©2021  blog.insanhaklariokulu.org.
Tüm hakları saklıdır.

web tasarım: mare.design

E-bültenimize abone olarak duyurularımızdan haberdar olabilirsiniz.

Yayınlanan yazıların içerikleri sadece yazarların sorumluluğu altındadır ve Hollanda Büyükelçiliği ve /veya KAGED’in görüşlerini yansıtmak zorunda değildir.