Kürt Basınını Manşete Çıkarmak: “Niçin Haber Yapıyorsun?”

8 Haziran günü, sabahın erken saatlerinde Diyarbakır’da rutin bir hareketlilik yaşandı. Ev baskınları sonrası 22 kişi gözaltına alındı. Bu, haber ajanslara geç girdi çünkü gözaltına alınanlar bu haberleri yapan gazetecilerin kendileri idi.

 

Dört günlük gözaltı süresi dolduğunda ortada bir delil olmadığından süre uzatıldı. Sekiz günün sonunda, 16 Haziran’da, 16 kişi tutuklandı.[1] Türkiye’de uzun süredir önce gözaltı-tutuklama yapılır, deliller ve sebepler sonradan oluşturulur. Hele ki işin ucunda ‘Kürt’ varsa, suçsuz olduğunu ispat etmesi ona kalmıştır. Dikkate alınırsa ne âlâ…

 

Malum, öldüğümüzü de ispat etmek zorundayız.

 

Trajik bir tesadüfü de anmadan geçmeyelim, gazetecilerin tutuklandığı gece, Ceza Kanunu’na “halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” suçunu ekleyen ve bu suça hapis cezası öngören, kamuoyunda ‘Dezenformasyon Yasası’ olarak da anılan 40 maddelik “Basın Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi” TBMM Adalet Komisyonu’nda AKP’li ve MHP’li milletvekillerinin oylarıyla kabul edildi. Bu düzenleme gazeteciliğin, basın özgürlüğünün, bilgi edinme ve kamuoyunu bilgilendirme hakkının üzerine toprak döken kritik bir düzenlemedir.

 

Peki tutuklamaya sebep şeyler nelerdi?

 

Tutanaklara yansıyan şeyler ibretlik: Haberde neden savaş diyorsun? Yaptığın program neden yayından kalktı? (Suçlama sebebi gösterilen programın neden kaldırıldığı da soruluyor) Köyüne hiç gittin mi? Haberlerinizde uçan helikopter görüntüsü neden var? Haberleri yazmak için talimat mı alıyorsunuz? Nudem Durak’ı neden haber yaptınız?[2]

 

Akla hayale gelmeyecek daha birçok soru on yıllardır Kürt medyasında çalışan gazetecilere soruldu, sorulmaya devam ediliyor. Nitekim hâlâ devam eden kumpas KCK Basın davası,[3] [4] ders almak isteyen her fani için yeterince hukuksuzluk örneği ile doludur. Bu davada sorulmuş soruları ise hiç sormayın! Fakat bu son tutuklama furyasında tutanaklara yansıyan bir soru; tüm bu tutuklama, gözaltı, baskı dalgalarının da gerçek sebebini açıklıyor: “Niçin haber yapıyorsun?” Evet, bam teli budur. Sonuç olarak emniyetin, sorgu odalarında gözdağı vermelerle varmak istediği nihai hedef bu sorunun kendisidir.

 

Sahiden bir haberci neden haber yapar?

 

Bir gazeteci neden yazar?

 

İnsanlığın vicdanlarından Eduardo Galeano hemen hemen her yapıtında düzene içkin tasvirlerde bulundu… Ona göre yargıçların kurbanları cezalandırdığı, polislerin suç işlemekten gerçek suçlularla savaşmaya zaman bulamadığı, orduların kendi vatandaşlarıyla savaştığı, eğitimin eğitimsizleştirdiği, iletişimin iletişimsizleştirdiği bir düzenin içindeydik ve haliyle sistemin alçaklığı alkışlaması, çok çalanı ödüllendirmesi, barış isteyene şiddet uygulaması, hakikati talep edeni mahkûm etmesi ‘normal’ görülen şey oluyordu.

 

Galeano, özellikle çalınmış bir coğrafya, yağmalanmış ekonomi, çarpıtılmış tarih ve gerçekliğin gündelik gaspında, ötekileştirilmiş insanların yaşadığı her yerde maruz bırakıldıkları daha az hatırlama, daha az söyleme ve daha az yaşama ile baş başa kalmada medyanın rolüne dikkat çekti. Bundan ötürü de yazdı ve yazdı. Egemen olanın kıyıda bıraktığı, ıskaladığı, ısrarla sakladığı, üzerine toz serptiği her şeyi eşeledi ve anlattı…

 

Anlatmak ve yazmak, gerçeği saf haliyle anlatmak ve yazmak, asitli bir iştir, yakar. Sancılı bir iştir, yıkar. Getirdiği sorumluluk, yaşamdaki var olma tercihini belirliyor. Ortası yok bunun. Yalnızlık, sürgün, erişememe hali en basit çıktılarıdır. Ya hakikatin gücüne sadık kalınacak ya da eğilip bükülmesinin yarattığı kozmosta debelleşilecek, ta ki bir gün vicdan isyan edene dek.  124 yaşındaki Kürt basın tarihi de biraz böyle nazarımda.

 

22 Nisan 1898 yılında Kahire’de Mikdad Mithat Bedirxan tarafından kurulan Kurdistan gazetesi dördüncü yılını tamamlayamadan yayın hayatı son buldu. Gazete ilk 5 sayısına kadar Kahire’de, 6. sayısından 19. sayısına kadar Cenevre’de, 20. sayısından itibaren yeniden Mısır’da, 24. sayısından itibaren Londra’da yayımlandı. 3 ülke ve 5 şehir değiştiren Kürdistan gazetesinin bilinen son sayısı 31. sayıdır ve 14 Nisan 1902 tarihlidir.

 

Bu verileri özellikle belirtmemin sebebi şu: Kürt basını başladığı günden itibaren sorunlarla boğuşmak zorunda kalmış, adeta yersiz-yurtsuz bir göçebelik durumu yaşamıştır.

 

Kürt basın tarihinde önemli yer tutan ve 13 Aralık 1908’de İstanbul’da yayım hayatına başlayan Serbesti gazetesinin yazı işleri müdürü Hasan Fehmi, İttihat ve Terakki yönetimini sert bir dille eleştirdiği gerekçesiyle vurularak katledildi.  1920 yılına kadar görece Kürt basınının önemli bir kesitini oluşturacak çok sayıda gazete ve dergi çıktı. 1920-90 arası, özellikle Bakur denilen Türkiye ayağında ise derin bir sessizlik vardır. Türkçe yayın yapan ilk günlük Kürt gazete Özgür Gündem, “Egemenlik kayıtsız şartsız DGM’nindir” manşetiyle 30 Mayıs 1992’de başladığı yayın hayatına 14 Nisan 1994’te mahkeme kararıyla kapatılana dek devam etti.[5] İki senede 31’i gazeteci toplam 76 gazete çalışanı faili meçhul cinayetlerde öldürüldü.

 

1994 yılında Türkiye’de Kürtçe günlük yayın yapan ilk gazete Azadiya Welat doğdu.

 

Sonraki süreçler yayınlar açısından değişen adların tarihidir. Sistematik bir ‘çevreleme’ siyaseti içinde bombalama, faili meçhul, sansür, tutuklama ve kapatmadan müteşekkil bir yakın tarih.

 

Kürt basınının ülke sınırları içeresinde beka siyaseti üzerinden, tamamen güvenlikçi anlayışlara indirgenmiş ve aynı şekilde Türklük Sözleşmesi içinde eritilmiş bir perspektif ile ele alındığı sır değil. Bu tarihi en iyi okuyabildiğimiz yerin, emniyetin hazırladığı iddianameler olması bundan olsa gerek. Kürt sorununun en önemli ayaklarından birini oluşturan hakikatlerin ortaya çıkması noktasında çok kritik dönemlerde kritik haberlere imza atan bu medya mahallesi, sıfıra yakın imkanlarla ayakta kalma çabasında çoğu kez yalnız kaldı, kalıyor.

 

Dayanışma kültürü çoğu zaman sosyal hiyerarşileri aşamıyor. Bunun en başat nedeni ülkedeki basın alanının örgütsüzlüğüdür. Egemen dilin aktüel basın üzerindeki demirvari hali aşılabilmiş değil. “Kanunlarla düzenlenmiş basın özgürlüğü denilen fenomenin tek bir maddesi uygulanmıyor” desek yeridir.  Bilgiyi toplama, bunları işleme/yayımlama, halkın da bu bilgiye ulaşma sürecinin hepsini kapsayan, ifade özgürlüğünü hüküm altına alan maddeler ayrıca uluslararası sözleşme ve içeriklerle de düzenlenmiş durumda. Türkiye de imzacı tüm bunlara. Hakeza “Gazetecilerin görevinin yapılmasını engellemek, halkın haber alma hakkını engellediği için Anayasa’ya aykırıdır” derim, fakat kime ve neye? Her bir söz, hatırlatma acıklı kısa fıkra tadında artık. Durum mevcut haliyle budur. Zaten en son Türkiye’nin bir KHK rejimiyle yönetildiği 2016-2017 yıllarında hemen hemen tüm Kürt basın kurumları kapatıldı, yayın hayatlarına son verildi ve farklı adlar ile mücadeleye devam edildi.

 

Küçük bir parantez açarak bitireyim. Kendine ‘Özgür Basın Geleneği’ diyen Kürt basınının yaslandığı tarihsel arka plan, yukarıda kısaca çizdiğim çerçeveden doğan, devletin şiddeti ve hiddeti karşısında gerçeklerin karanlıkta kalmaması için direnen bir mirasın ardılı olmakla ilgili. Yapılan her haberin, her satırın bedelinin ödendiği bir geçmiş var. Bu adı, devlet erkinin yarattığı tahakküm ilişkilerinde, geçtiği her patikada arkasında bıraktığı ama bunu en rahat Kürtlerin dünyasında gerçekleştirdiği gerçeği içinde susmayan, özne ve nesneyi net tanımlayan, gösteren ve gösterileni kayıp göndergeler içinde yerine koyan bir yayıncılık tarihinden aldı.

 

Özgür Basın, çıplak olanı çıplaklığı ile gösterdiği için, gerçeklere ve topluma sadık kaldığı için sürekli hedef oluyor.

 

1994’te Özgür Ülke gazetesinin İstanbul’daki binası bombalandı. Bu bombalamadan sonraki gün gazete “Bu ateş sizi de yakar” manşeti ile çıktı.

 

Bu hafızalaştırmayı 2011’de “Susturamayacaksınız”, 2016’da “Boyun Eğmeyeceğiz” manşetleri izledi.

 

Ezcümle, Kürt basını 28 yıldır güncel bir manşetin içindedir.

 

[1] Bianet (2022) “Diyarbakır’da gözaltına alınan 16 Kürt gazeteci tutuklandı”, https://bianet.org/bianet/medya/263364-diyarbakir-da-gozaltina-alinan-16-kurt-gazeteci-tutuklandi, [Erişim Tarihi, Haziran 2022].

[2] Bianet (2022) “Roger Waters, Nudem Durak için Türkiye’ye geliyor”, https://bianet.org/bianet/insan-haklari/260568-roger-waters-nudem-durak-icin-turkiye-ye-geliyor, [Erişim Tarihi, Haziran 2022].

[3] “KCK Basın” davası KCK operasyonlarının bir parçasıdır. 20 Aralık 2011’de Özgür Gündem, DİHA, Demokratik Modernite Dergisi, Etkin Haber Ajansı ve Fırat Dağıtım’ın bürolarına ve çalışanların evlerine düzenlenen polis baskınlarında 49 gazeteci ve medya çalışanı gözaltına alındı. Dört günlük gözaltı sürecinin ardından 36 gazeteci tutuklandı. 44 gazeteci hakkında iddianame hazırlandı. Daha sonra dosyası birleştirilen iki sanıkla birlikte, “KCK Basın” dosyasında yargılananların sayısı 46’ya çıktı. Gazetecilerin haber takibi yaptıkları eylemlere “gazeteci görünümünde katıldıkları” iddia edildi. “Gazetecilik faaliyeti yapmayıp, örgütün ekmeğine yağ süren nitelikte haberler yapmak”, “devleti sıkıntıya sokacak haberler” yapmak gibi suçlamalar yöneltildi. Kürt sorununa dair haber ve Kürt siyasetçilerle röportajları, KCK soruşturmalarını haberleştirmeleri, haber kaynakları arasında KCK operasyonlarında tutuklanan kişiler bulunması veya sanıkların sadece Kürt medyasında çalışıyor olmaları deliller arasında sıralandı.

[4] Gazete Duvar (2019) “KCK davası, ‘FETÖ kumpas davaları’ arasından çıkarıldı” https://www.gazeteduvar.com.tr/gundem/2019/07/17/kck-davasi-feto-kumpas-davalari-arasindan-cikarildi, [Erişim Tarihi, Haziran 2022].

[5] Özgür Gündem, 683 günlük hayatında 335 gün, kapatma kararıyla yayınlanamadı. Gazete yetkilileri toplam 147 yıl hapis ve 21 milyar lira para cezasına çarptırıldı.

Diyarbakır doğumlu. Kürdocul İşler ve Böbreği Kim Yedi? adında iki mizah kitabı bulunuyor. Mizah üzerine çalışıyor. Özgür Gündem ve ardılları başta olmak üzere çeşitli dergi, gazete ve platformlarda yazdı ve yazmaya devam ediyor.

©2021  blog.insanhaklariokulu.org.
Tüm hakları saklıdır.

web tasarım: mare.design

E-bültenimize abone olarak duyurularımızdan haberdar olabilirsiniz.

Yayınlanan yazıların içerikleri sadece yazarların sorumluluğu altındadır ve Hollanda Büyükelçiliği ve /veya KAGED’in görüşlerini yansıtmak zorunda değildir.