Helalleşme ve Gezi Şehidi Ali İsmail Korkmaz Davası

13.11.2021 tarihli Twitter mesajıyla kamuoyuna ‘helalleşme’ çağrısıyla duyuruda bulunan CHP Genel Başkanı Sayın Kılıçdaroğlu açıklamasında “(…)Ben ömrümde, ülkemizde nefreti ve sevgiyi gördüm. Artık sevgi kazansın istiyorum. Ülkemizin iyileşmeye, helalleşmeye ihtiyacı var. Helalleşmek geçmişi değiştirmez ama geleceğimizi kurtarır. Geçmişte partimizin de hataları oldu; helalleşme yolculuğuna çıkma kararı aldım (…)” açıklamasıyla birlikte helalleşmenin nasıl, kimlerle olacağı ve kapsamı konusunda çeşitli tartışmalar söz konusu oldu ve devam etmektedir.

 

Öncelikle belirtmek gerekir ki Kılıçdaroğlu’nun açıklamalarından helalleşmenin kapsamı, devlet kademelerinde görevli olan güvenlik kuvvetleri başta olmak üzere devlette görevli olanların faili olduğu anlaşılan işkence, katliam, hak ihlalleri ve siyasi parti olarak CHP’nin kendilerine yüklediği politik ihlalleri içeren kapsamı oldukça geniş bir içeriğe sahiptir.

 

CHP’nin kendi geçmiş politik tercihleriyle ilgili değerlendirmeyi kendilerine bırakarak Sayın Kılıçdaroğlu’nun helalleşmesine yüklediğim anlamı ve bu çerçevede Gezi Parkı protestolarındaki eylemlerde Ali İsmail Korkmaz’ın paramiliter siviller ve polisler tarafından şehit edilişindeki helalleşmenin kapsamının nasıl olacağı konusundaki değerlendirmeme yer vereceğim.

 

Dolayısıyla yazıma Gezi Parkı protestoları sürecinde yitirdiğimiz yiğit insanların anısına saygıyla başlamak isterim.

 

İktidarın, hak arayan ve anayasal haklarını kullanarak, mahkeme kararlarına, Anayasaya uygun yöntemlerle protesto hakkını kullanan insanlara karşı düşmanca davranması sonucunda 14 yaşındaki Berkin Elvan, 22 yaşındaki Abdullah Cömert, 20 yaşındaki Mehmet Ayvalıtaş, 26 yaşındaki Ethem Sarısülük, 22 yaşındaki Ahmet Atakan ve 19 yaşındaki Ali İsmail Korkmaz’ın ölümüne, 11 kişide göz kaybına, 91 kişide kafa travmasına, 60 kişinin ağır şekilde yaralanmasına ve 8.000 civarında insanın yaralanmasına sebep olmuştur. Biber gazı etkisi ile meydana gelen ölümler olmasına karşın ailelerin bu durumu kamuoyu bilgisine açıklamak istememesi nedeniyle bu nedenle gerçekleşenler ölümlere dahil edilmemişlerdir. Ayrıca yaralı sayısı daha fazla olmakla birlikte ileride polis saldırısından korunma amacıyla hastaneye gelenlerin kendi kimlik bilgilerini vermedikleri de bilinmektedir. Bayburt ve Bingöl hariç 79 ilde düzenlenen protestolara toplam 2,5 milyon kişinin katılması aslında iktidarın uygulamalarına karşı tepkinin yoğunluğunu ifade etmesine karşın dönemin başbakanı “% 50’yi zor tutuyorum” diyerek bazı kesimleri tahrik edebilecek bir açıklama yapmayı tercih etmiştir.

 

Ali İsmali Korkmaz’ın Öldürülmesi

 

Eskişehir Yunus Emre Caddesi üzerinde polisin yaptığı müdahaleden kaçarak Kurtuluş Mahallesi Sanayi Sokak’a giren Ali İsmail Korkmaz, burada pusu kurmuş dört polis ve dört sivil paramiliterden oluşan güçlerin saldırısına uğramış, bu grubun tekmeli-sopalı saldırısında, kafasına-sırtına-omuzuna, çenesine ve bacaklarına sopa ve tekmelerle vurularak darp edilmesi-yaralanması sonucu 38 gün kaldığı komadan çıkamamış ve ölmüştür. Otopsi raporunda “(…) kafa travması husule gelmeseydi ölümün de husule gelmeyeceği” değerlendirmesinin yanı sıra İstanbul Birinci Adli Tıp İhtisas Kurulu Sayı: — 2013/91967/426330/10/2013 Karar No: 4224 nolu raporunda “(…) Kişinin 02/06/2013 tarihinde gerçekleştiği bildirilen darp olayına bağlı yaralanması ile 10/07/2013 tarihinde meydana gelen ölümü arasında illiyet bağı olduğu (…)” tespitine yer vermektedir. Soruşturma aşamasında delillerin yok edilmesi için polis ve Valinin gayreti kamuoyunun dikkatinden kaçmamıştır. Olaya ilişkin görüntülerin yok edilmesi için polis çaba sarf etmiştir. Bu çabanın sonucu Harman ekmek fırınındaki görüntüler iki kere polislerin olay sonrası fırına gelip konuyla ilgili görüntüleri istemesi aşamasında, iki kere de polis tarafından görüntü incelemesi için gönderilen bilirkişi tarafından silinmiştir. Görüntülerin 4 defa silinmesine karşın Jandarma kriminal tarafın dan silinen görüntüler geri getirilmiş ve olayın failleri ve meydana gelişi ortaya çıkarılmıştır.

 

Eskişehir Valisi’nin suçu gizlemeye yönelik “Arkadaşları yapmıştır” şeklindeki beyanlarına, kamu görevlilerinin olayın üzerini kapatma çabalarına, suç delillerinin eksik toplanmasına, kamera kayıtlarının silinmesine, silinen kayıtların bilirkişi tarafından yeniden formatlanmasına rağmen avukatların ve gazetecilerin takipleri sonucu olayın örtbas edilmesi önlenmiştir. Dönemin Eskişehir Valisi Ali İsmail Korkmaz’ın öldürülmesi olayını fikri takip haline getiren gazeteci İsmail Saymaz’ı tehdit edebilmiştir.

 

Eskişehir’de avukatların çabaları ve basının ısrarlı takipleri sonucu polis memurları Mevlut SALDOĞAN, Yalçın AKBULUT, Şaban GÖKPUNAR, Hüseyin ENGİN ve bu memurlarla birlikte hareket eden esnaf İsmail KOYUNCU, Ramazan KOYUNCU, Muhammet VATANSEVER ve Ebubekir HARLAR’ın Ali İsmail KORKMAZ’ı öldürdükleri video kayıtları ile olay yerinde bulunanların tanıklıkları sonucu yargılanmaları söz konusu olabilmiştir.

 

Asli fail sanık polis memuru Mevlut SALDOĞAN’ın Ali İsmail KORKMAZ’ın kafa bölgesine birden fazla tekme attığı, göğüs ve baş kısmına 3-4 defa şiddetli tekme atması sonucunda yaralama harici ağır neticelere (ölüm, sakatlanma, kalıcı hasar) yol açabilecek kastla hareket ettiği, tekme atması sonucu Ali İsmail KORKMAZ’ın ölebileceğini tahmin etmesinin gerektiği sabit olup bu darbeden dolayı yaralanması, akabinde gördüğü tedaviye rağmen, Ali İsmail KORKMAZ’ın ölmesine neden olmuştur.

 

Sanık polis memuru Yalçın AKBULUT müşterek fail olarak Mevlut SALDOĞAN’ın darp eylemine iştirak etmiştir. Polis memurları Şaban GÖKPUNAR ve Hüseyin ENGİN, Ali İsmail KORKMAZ’ın öldürülmesi olayında suçun icrasını kolaylaştırmış, şüphelilerden Mevlüt SALDOĞAN’ın eylemini destekleyici, hazırlayıcı veya kolaylaştırıcı eylemler suretiyle adam öldürme suçuna iştirak etmişlerdir.

 

Paramiliter güç olarak gece boyunca polislerle birlikte yurttaşlara saldıran darp eden ve Ali İsmail KORKMAZ’ın öldürülmesi eylemine iştirak eden sivil şahıslardan İsmail KOYUNCU, Ramazan KOYUNCU, Muhammet VATANSEVER ve Ebubekir HARLAR müşterek fail olarak olaya katılmışlardır.

 

Esasen bu süreçte polisin tutumunun asayiş sağlamak, anayasal haklarını kullanan yurttaşların haklarını korumak olmadığı herkes tarafından bilinmektedir. Ancak vahim olan polisin yurttaşlarını düşman gibi görerek davranıyor olmasıdır. Ali İsmail Korkmaz’ın öldürüldüğü gece yapılan telsiz konuşmalarının mahkemeye celbi sonrasında mevcut telsiz kayıtları incelendiğinde aslında durum ortaya çıkmaktadır. 144 sayfalık rapora bakıldığında burada özellikle müdahale saatinde yani Ali İsmail Korkmaz’ın sokağa girmesinden hemen önceki anonslarda şu tür ifadeler tespit edilmiştir: “(…) bu saat itibari ile gazı kesiyoruz, onları üstümüze biraz çekelim arkadaşlar ondan sonra dalacağız (…)”, kısa bir süre sonra şöyle bir anons var “(…) saat 01:15’te Halil abi sivilleri alacak mıyız (…)” cevap olarak “(…) şimdi tam kıvamı hepsini ara sokaklara dağıttık bilginiz olsun (…)”. Telsiz konuşmalarından aslında polisin hedefinin yurttaşlara saldırı olduğu açıkça anlaşılmaktadır.

 

Ülkemizde gerçekleşen politik cinayetlerde ya da benzeri olaylarda devlet davayı güvenli saydığı bazı illere taşımak gibi bir yol izlemektedir. Kürt yurttaşların mağdur olduğu olaylarda failin devlet görevlisi olması sebebiyle güvenlik gerekçesiyle Kürt nüfusun az olduğu Eskişehir gibi illere taşınmaktadır. Keza mağdurlar sol tandanslı ya da demokrat yurttaşlar olduğunda bu davalarda faillerin devlet görevlisi olması sebebiyle davalar demokrat nüfusun az yaşadığı iller olan Kayseri, Trabzon gibi illere taşınmaktadır.

 

Burada amaç adil bir yargılama yapılması olmayıp yargılanan devlet görevlilerinin korunması amacı güdülmektedir. Bu nedenle yetkili yer mahkemesinden bir başka mahkemeye gönderilen dosyalar yalnızca Ali İsmail Korkmaz davası ile sınırlı değildir. Abdullah Cömert davası Balıkesir’e taşınmıştır. Yakın zamanda benzer şekilde Şerzan Kurt, Musa Çitil, Kulp, Mete Sayar dosyaları ile daha pek çok dava dosyası kanunda belirlenen yetkili yer mahkemelerinden, geçerli bir gerekçeye dayanmaksızın başka bir şehre gönderilmiştir. Ülkemizde özellikle politik yargılamanın konusu olan dosyaların bir başka şehre gönderilmesi yerleşmiş ve sistematik bir uygulama haline gelmiştir. Güvenlik güçlerinin işledikleri suçlar nedeniyle yargılandıkları davalar her ne hikmetse genellikle sağ tandanslı nüfusun yoğun olduğu illere taşınmaktadır. Yeri gelmişken bunu not olarak düşmek gerekir.

 

CMK Madde 12 “(…) (1) Davaya bakmak yetkisi, suçun işlendiği yer mahkemesine aittir (…)” amir hükmünü içermekte ve bu hükme uygun olarak Eskişehir Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından bir iddianame hazırlanmış ve 09/09/2013 tarihinde Eskişehir 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nde 2013/340 Esas sayılı dava da açılmıştır. Eskişehir 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nin davanın başka ile taşınması talebi doğrultusunda davanın Kayseri ilinde görülmesine karar verilmiştir.

 

Soruşturma aşamasında polisin delil karartma çabalarından sonra Eskişehir 2. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından Eskişehir Cumhuriyet Başsavcılığı’nın ve Eskişehir Valiliği’nin değerlendirmeleri de göz önüne alınarak Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 19/2. maddesi gereğince davanın nakli hususunda dosyanın Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü’ne gönderilmesine karar verilmiş, Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü davanın nakli hususunda karar vermek üzere dosyayı Yargıtay 5. Ceza Dairesi’ne göndererek yargılamanın fiilin gerçekleştiği Eskişehir ilinde yapılmasının önüne geçilerek adil yargılama ilkesinin ihlaline de neden olmuştur.

 

Yargıtay 5. Ceza Dairesi’nin 07.11.2013 tarih ve 2013/15890 Esas, 2013/10549 Karar sayılı kararı ile, davanın başka bir yere naklinin uygun olacağı yolundaki görüş ve Adalet Bakanlığı’nın bu husustaki istemi dikkate alınarak, kamu güvenliği gerekçesiyle CMK’nin 19/2 maddesi uyarınca kamu davasının Kayseri Ağır Ceza Mahkemesi’ne nakline karar vermiştir. Bu karar üzerine Eskişehir 2. Ağır Ceza Mahkemesi 13.11.2013 tarih ve 2013/340 Esas ve 2013/393 Karar sayılı kararı ile dosyanın Kayseri Nöbetçi Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderilmesine karar vermiştir.

 

Güvenlik gerekçesi ile Kayseri iline nakledilen dava, ceza yargılamasının yüzyüzelik ilkesinin ihlaline konu olacak bir süreç yaşamıştır. Kayseri 3. Ağır Ceza Mahkemesi nakil kararı ile yargılama yapmasına karar verilmesine karşın, dört ayrı ile tanık ve müşteki dinleme talimatı düzenlemiştir. Ceza yargılamasının yüzyüzelik ilkesine göre, tüm delillerin Kayseri 3. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından ikame edilmesi gerekirdi ancak bu konuda da adil yargılama ihlalleri söz konusu olmuştur.

 

Soruşturma savcısı tarafından hazırlanan iddianamede sanık Mevlüt SALDOĞAN hakkında TCK’nin 81. maddesinin uygulanması, yine duruşma savcısının bu sanık hakkında TCK’nin 81. maddesinin uygulanması yolundaki mütalaaları, gerekse müdahil vekilleri olarak esasa ilişkin iddialarımız ve taleplerimizde bu sanık yönünden mütalaaya katılmakla birlikte TCK’nin 82. maddesi yönünden ağırlaştırıcı hükümler talep etmemize rağmen, asli fail Mevlüt SALDOĞAN hakkında TCK’nin 81. maddesi doğrultusunda KASTEN ÖLDÜRMEKTEN hüküm kurulması yerine TCK’nin 86. maddesinde yer alan kasten yaralama düzenlemesi yoluyla 87/4 maddesi üzerinden NETİCESİ İTİBARİYLE AĞIRLAŞTIRILMIŞ YARALAMA üzerinden hüküm kurulması davada delillerin kasten öldürmeye ilişkin olmamasından değildir. Aksine, Mevlüt SALDOĞAN ve avukatının azmettiricilerin davaya katılması yolundaki taleplerinin sonucu oluşan harici baskının ve geleneksel Türk yargılama sisteminde sanık polislerin korunması tutumunun hükme açıkça etki ettiğini görmekteyiz.

 

Şöyle ki sanık Mevlüt SALDOĞAN’ın kamu görevlisi olarak bu suçu işlemiş olmasının yanı sıra, sanık Mevlüt SALDOĞAN ve vekili tarafından, esasa ilişkin savcılık mütalaasından sonra sanıkların savunması aşamasında, dönemin Başbakanı Recep Tayyip ERDOĞAN ve İçişleri Bakanı Muammer GÜLER’in dinlenmesinin talep edilmesi ve bunun yanı sıra Eskişehir Vali ve Emniyet Müdürlüğü yetkililerinin isimlerinin verilerek bu kişilerin talimatıyla suça konu fiili işlediğinden bahisle adı geçenlerin mahkemede dinlenmelerinin ve hatta davaya dahil edilmelerinin istendiği, bu kişilerin emir ve talimatlarıyla Mevlüt SALDOĞAN’ın bu suçu işlediği belirtilmiştir.

 

Mevlüt SALDOĞAN bu beyanlarıyla, aslında bu suçun azmettiricilerinin de adını vererek yargılamaya dahil edilmelerini ve dinlenmelerini talep etmiştir. Aynı celse, sanık Mevlüt SALDOĞAN’ın müdafii de müvekkilinin açıklamasını teyit eden beyanlarda bulunmuş ve adı geçenlerin mahkemede dinlenmesinin yanı sıra yargılamaya dahil edilmesini istemiştir.

 

Sanık Mevlüt SALDOĞAN müdafi Av. Mutlu KARAYILAN sanığın beyanına ek olarak söz almış: “(…) başkanım ek olarak sadece bir iki cümle, burada müvekkilim kendiliğinden gidip görev almış, yahut da gitmiş, yahut da Ali İsmail KORKMAZ’ı tanıyor da olay yerinde bulunması felan söz konusu değil, müvekkilim beyanlarında ısrarla isimlerden bahsetti, yani kendilerine kimler görev vermiş, bu nasıl olmuş, oradaki eylem nasıl bir eylemmiş, bununla alakalı olarak biz yine tevsii tahkikat taleplerimiz içerisinde Eskişehir Terörle Şube Müdürü’nün, Eskişehir emniyet müdür yardımcısının, emniyet müdürünün, Eskişehir valisinin ve içişleri bakanının da o zaman bu davaya dahil edilmesini, onlarında ayrı ayrı ifadesine başvurulmasını istiyoruz, yani içişleri bakanından hangi talimatla ne yapıldı da Eskişehir’e ne hangi talimat gitti Eskişehir Emniyet Valisi bunu nasıl yorumladı, talimatları nasıl dağıttı, yine kademe kademe zaten istenilen sonuçta kesin olan bu davaya dahil edilsin maddi gerçeğin aydınlatılması (…)” Mahkeme başkanının “(…) dinlensin yani, dinlensin anlamında diyorsunuz değil mi?(…)” sorusu esasen davaya dahil edilmeleri isteğinin bu kişilerin sanık olma ihtimali içermesi nedeniyle yumuşatmasıyla ilgili olup Sanık Mevlüt SALDOĞAN müdafi Av. Mutlu KARAYILAN devamla, “(…) davaya dahil edilsinler hem de dinlensinler davaya dahil edilsinler, çünkü müvekkilim kendiliğinden gidip bir görevde bulunmadıysa mutlaka bir emir verenler vardır, emir verenlerin de sorumluluğu vardır o zaman bunlar da dahil edilsinler ki bu tevsii tahkikat taleplerimiz içerisinde bu da var, dinlenmesi halinde olay aydınlatılacaktır, yani istenilen de budur, daha iyi olur belki (…)” beyanında bulunmuştur. Aslında yargılama içinden aktardığımız bu bölümler bile azmettiriciler yönünden bu davanın bitmediğini ifade etmektedir.

 

Kayseri 3.Ağır Ceza Mahkemesi, yargılamaları sonrası sonuç ceza olarak asli failler Mevlüt SALDOĞAN ve Yalçın AKBULUT açısından TCK’nin 86/1, 3-d maddesi delaletiyle TCK’nin 87/4-2 ve TCK’nin 62. maddesinin uygulanması neticesi kasten insan öldürme suçundan hüküm kurmamış, ayrıca polis memurları Şaban GÖKPUNAR beraat kararıyla birlikte sivil sanıklar İsmail KOYUNCU, Ramazan KOYUNCU, Muhammet VATANSEVER ve Ebubekir HARLAR için 39. maddenin uygulanmasını kaldırarak TCK’nin 87/4-2 ve TCK’nin 62. maddesinin uygulanması, polis memuru Hüseyin ENGİN hakkında beraat kararını kaldırılarak 7 AY 15 gün ceza verilmesi ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar vermiştir.

 

Sonuç olarak Yargıtay 1. Ceza Dairesi Kayseri 3. Ağır Ceza Mahkemesi’nin bu kararlarını onaylayarak kesin hüküm haline getirmiştir.

 

Helalleşme

 

Sayın Kılıçdaroğlu tarafından dile getirilen helalleşme Ali İsmail Korkmaz cinayeti yönünden mümkün mü? Yargılama sürecinin kısa aktarımından dahi anlaşılacağı üzere, sanıklar ve avukatları davada azmettiriciler olduğunu ifade etmişler ve davaya dahil edilmelerini talep etmişlerdir. Bizim kanaatimiz de bu yoldadır. Hatta kanaatten öte daha fazla delil bulunmaktadır. Bu delilleri suç duyurumuzda yargılanan sanıkların beyanları ve taleplerinin yanı sıra ayrıca sunacağız.

 

Sayın Kılıçdaroğlu, Ali İsmail Korkmaz ailesinin acılarını paylaşabilir, onlara üzüntülerini bildirebilir ancak helalleşme teklifi için öncelikle iktidar olması gerekir. Zira helalleşme devlet görevlilerinin kasten işlediği bir suç nedeniyle devlet yöneticileri tarafından teklif edilebilir.

 

Açıktır ki Gezi sürecinde katledilen, şehit edilen gençlerin ölümünde CHP’nin bir dahli kusuru olduğu söylenemez. Tam tersine Kayseri’de sürdürülen yargılama sürecinde oldukça desteklerini gördüğümüzü ifade etmeliyim.

 

O halde helalleşme nasıl olabilir? Kılıçdaroğlu’nun, CHP iktidarında yetkili bir makamda olması halinde öncelikle yargının bağımsız ve tarafsız olabilmesini sağlaması, asli fail konumunda olan sanık Polis Memuru Mevlüt SALDOĞAN’ın ve avukatının duruşmadaki beyanlarında işaret etmiş oldukları ve bizim şikâyet edeceğimiz azmettiricilerin soruşturulması ve yargılanmasının sağlanması sonrasında ancak helalleşme talebi söz konusu olabilir.

 

Ancak bu durumda dahi helalleşme Ali İsmail Korkmaz’ın acısını yaşayan anne, baba ve kardeşlerinin kabulüne bağlıdır. Zira hiçbir helalleşme ölümün acısını unutturamaz ve telafi edemez. Ben helalleşme konusunda sözün aileye ait olduğunu düşünüyorum.

 

Son olarak şunu ifade etmek isteriz. Yargının bağımsız ve tarafsız olması mümkün olmasa da zamanı gelince azmettiriciler hakkında suç duyurusunda bulunacağımızı ifade etmeliyim. Herkes bilmelidir ki Ali İsmail Korkmaz davası biz “Bitti” demeden bitmez.

 

Görsel: alikev.org

1952 İstanbul doğumlu. 1973-1981 yılları arasında Emniyet Teşkilatı’nda polis memuru olarak çalıştı. 12 Eylül döneminde kapatılan Pol-Der’de Genel Merkez yöneticiliği yaptı. 1981 Yılında 765 Sayılı TCK’nin 141. maddesi suçlamasıyla yargılandı ve Mamak Cezaevi’nde tutuklu kaldı. Beraat etmesi sonrası 1986 yılında Danıştay kararıyla göreve iade edildi. Aynı yıl tekrar gözaltına alınıp hakkında soruşturma açılması sonrası kamu görevinden istifa etti. Bir dönem Ankara Çankaya Belediyesi’nde (Doğan Taşdelen’in başkanlığı döneminde) Basın Yayın Halkla İlişkiler Müdürü olarak görev yaptı. 1989’da Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesini bitirdi. Daha sonra avukat olarak ceza hukuku alanında çalışmaya başladı, halen avukatlık mesleğini sürdürmektedir. Müdafi olduğu politik davalardan bazıları: Ali İsmail Korkmaz ailesinin ve Gezi mağdurlarının davaları, Taksim Dayanışması platformu üyelerinin davaları, Mısır Çarşısı davası (Pınar Selek’in müdafiliği), Ankara Hopa, DİSK, KESK gibi sendikaların yöneticilerinin davaları. 12 Eylül sonrası açılan Halkevleri’nde yöneticilik yaptı. Kamu sendikalarının kuruluşuyla (KESK) başta Tüm-Bel-Sen olmak üzere sendikaların avukatlığını üstlendi. Tüm-Bel-Sen ile Gaziantep Belediyesi arasında imzalanan sözleşmenin imzalanmasını sağladı, kamu sendikalarının toplu sözleşme haklarına ilişkin davalarını takip etti ve AİHM’den bu yolda karar alınmasını sağladı. Çağdaş Avukatlar Grubu’nu 2014 İstanbul Barosu seçimlerinde ÇAG Başkan adayı olarak temsil etti.

©2021  blog.insanhaklariokulu.org.
Tüm hakları saklıdır.

web tasarım: mare.design

E-bültenimize abone olarak duyurularımızdan haberdar olabilirsiniz.

Yayınlanan yazıların içerikleri sadece yazarların sorumluluğu altındadır ve Hollanda Büyükelçiliği ve /veya KAGED’in görüşlerini yansıtmak zorunda değildir.