Öyle Kolay Unutmamak: 1980’lerden Bugüne Türkiye’de Hatırlama Kültürleri ve Dinamikleri

Ulus-devletlerin toplumsal hatırlamayla, tarihle ilişkisinden, bu ilişkinin kaçınılmaz olarak inkâr ve toplumsal hatırlama/unutmanın sınırlarını rijit biçimde çizen bellek rejimleriyle tesis edildiğinden, bu monollitik ve dışlayıcı anlatıların 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren büyük ölçüde dönüşmek zorunda kaldığından bir önceki yazıda bahsetmiştik[i]. Hatırlama siyaset(ler)i ve kültür(ler)i açısından da paradigmatik farklılıklar yaratmış bu dönüşümün yerel ve uluslararası görünümleri her zaman genellemeler yapmaya uygun değildir, ancak kimi dönemlerde kimi yerelliklerde ilginç benzerlikler de gözlemlemek olası. Bu yazıda, bir önceki yazıda betimlenen ulus-devlet ve yurttaşlık temelli bellek rejimlerinin dönüşümünün Türkiye’de nasıl tezahür ettiğinden söz edeceğim. Yazının Türkiye’de hatırlama kültürü ve siyaseti açısından aşındırıcı bir tanımlama/betimleme yapma niyeti yok; daha ziyade, 2000’lerden sonra Türkiye’de toplumsal hatırlama alanındaki dinamik, kapsayıcı, çoğul manzarayı genel hatlarıyla ortaya koymayı hedefliyorum.

 

Toplumsal hatırlamanın iki eksenini işaret eden bir ayrımla başlamak istiyorum: Ulus-devlet ile ilgili çizdiğimiz çerçeveyle uyumlu biçimde siyasal iktidarların toplumsal hatırlamayla ilişkisi çoğunlukla pragmatik olmuştur. Toplumsal hatırlama geçmişte ne olduğundan çok, bugüne geçmişin hangi parçalarının, nasıl, hangi saiklerle çağrıldığıyla ilgilidir. Bellek – tarih karşısında konumlandırılırken çoğu zaman yapıldığı gibi – bir hakikatler manzumesi değildir. En sade biçimiyle bir toplumsal inşadır ve bütün toplumsal inşalar gibi güç ilişkileriyle, ideolojilerle, bugünün çıkarları ve ihtiyaçlarıyla belirlenir. Bunu, genel bir paradigmatik hatta işaret eden bellek rejimlerinden farklı olarak, daha değişken, manevra kabiliyeti yüksek, bugünün (zamanın) bağlamına göre esneyebilen yahut kırılganlaşan geçmiş ya da hatırlama politikası olarak düşünelim. Ancak toplumsal inşaların biyografileri, zorunlu olarak ve dışlayıcı biçimde devletlerin ya da siyasal iktidarların güç ve nüfuz alanlarıyla sınırlı kalmak zorunda değildir. Toplumsal hatırlama failleri kadar çoğuldur ve toplumsal belleğin bir inşa olması, onu başka imkân alanlarına da açar. Karşı bellek (Foucault 1977; Ryan, 2010; Tello, 2022), popüler bellek (Popular Memory Group, 1982), gerilla bellek (Medina, 2011) gibi kavramlaştırmalardan da anlaşılacağı üzere, bellek süreğen bir mücadele alanının içindeki dinamizmle (de) biçimlenir. Dolayısıyla, hatırlama politikasının alanını, neyin, nasıl ve ne zaman hatırlanacağının müzakere edildiği bir hegemonya alanı olarak kavrarız.

 

Zaruri biçimde bu iki eksene işaret etme çabası, Türkiye’de toplumsal hatırlama alanının dinamizmini anlamak açısından elzemdir. Türkiye’de AKP iktidarını ve onun radikal eylemlerini milat tayin etme eğiliminden de dolayı, 2000’lerden sonra Türkiye’de bellek politikasının radikal biçimde dönüştüğü/yön değiştirdiği, AKP’nin yeni Osmanlıcılığı’nın paradigmatik bir dönüşüm olarak kavrandığı bir anlayış yoğun ilgi gördü. Oysa cumhuriyet geçmişinin nasıl tahayyül edileceğine ilişkin farklı girişimlerin kökleri 1980’lerdedir ve Türkiye’de 1980’lerden bu yana, yukarıda genel hatlarıyla söz edilen iki eksen dinamik bir ilişki içinde olmuştur. Eleştirel siyaset ve ekonomi yazınının derinlemesine incelediği “Özal dönemi” aynı zamanda Türkiye’de toplumsal hatırlamanın yeni Osmanlıcılık referanslarıyla tanıştığı ama alternatif alanlarda kozmopolit bir geçmiş politikasının da kendini gösterdiği dönemdir. Osmanlı geçmişini bugünün yardımına çağırmak şüphesiz Türk-İslam sentezini devlet politikasının ana aksına yerleştirmek için de elverişli bir referanstı. Ancak Özal AKP’den farklı olarak, Osmanlı geçmişini (kopuş/kırılma paradigmasının aksine) cumhuriyet tarihi açısından bir devamlılığı vurgulamak için olduğu kadar, iç ve dış siyasete yön verirken de pragmatik biçimde kullanıyordu. Kozmopolit bir yeni Osmanlıcılık söylemi devingen Balkan halklarına “köklerini” hatırlatmaya ve gittikçe daha karmaşık biçimde algılanan bir toplumsal formasyona seslenirken elverişli bir diskur yaratmaya yarıyordu (Çolak, 2006). Bu “devletli” gelişmeler, yukarıda tayin ettiğimiz iki eksenden ilkine tekabül ediyor. İkinci ekseni görmek için ise, sınıf baki kalmak koşuluyla farklı toplumsal grupların söz ve eylem aradığı/ürettiği toplumsal hareketler alanına bakmak gerekiyor. 12 Eylül darbesinden sonra Kürt hareketinin canlanışı ve kurumsallaşması, 1980’lerden itibaren diri ve dinamik bir söz ve eylem alanını kurmuş ve muhafaza etmiş feminist hareket, ekonomik ve siyasal şiddetin üzerlerinde fiziksel şiddet olarak zuhur ettiği gayrimüslim halklar[ii], kadim bir bellek cemaati olan Alevi toplumundaki örgütlenmeler, önce 1990’lara, sonrasında daha güçlü biçimde 2000’lere devredecek olan çoğul bir toplumsal hatırlama hareketinin köklerini teşkil ediyordu. Belki bu hareketlerin temel söz ve eylem alanları toplumsal hatırlama değildi; ama politik söz ve eylemin merkezine oturmuş kimlik ve kimlikli varoluşların da ortak bir hatırlamadan bağımsız düşünülemeyeceği ortadadır. Bu açıdan 1990’lar özgül bir yer tutar. Bir yandan siyasal İslam’ın hızla kurumsallaştığı ve siyasal iktidara yaklaştığı bir ilerleme hattı şüphesiz 1980’lerle bir siyasal devamlılık arz eder. Öte yandan, Türkiye’de politik belleğin mihenk taşı mahiyetindeki iki bellek hareketinin – Cumartesi İnsanları’nın, Alevi toplumunun – konsolide olduğu, dahası toplumsallaştığı ve 1980’lere kadar farklı grupların neredeyse birbirine temas etmeyen “bellek gettoları” olarak var olduğu bir ortamda dayanışmacı, kapsayıcı – daha doğrusu ulus-devletin bellek rejiminin yok ve inkâr ettiklerini ortak biçimde hatırlamaya çağıran – bir hatırlama alanının ortaya çıkmasına zemin hazırladığı bir on yıldır 1990’lar.

 

Aynı soruyu 2000’ler için soralım: 2000’lerde toplumsal hatırlama alanında siyasal iktidar ve bellek hareketleri bağlamında neler olmuştur ve dahası, bu ikisi arasındaki etkileşim nasıl tezahür etmiştir? Türkiye özelinde hatırlama kültürleriyle ilgilenmiş pek çok tartışmada 2000’lerin bir bellek dönüşüne sahne olduğu kabul edilir. Bunun çok sahalı, çok failli bir toplumsal hatırlama hareketine tekabül ettiğini ekleyelim.  Sahiden de televizyon kültürlerinden edebiyata, müstakil biçimde örgütlenmiş bellek/kimlik hareketlerinden, bir toplumsal travma etrafında bir araya gelmiş irili ufaklı topluluklara, platformlara, sivil toplum alanında farklı temalarda faaliyet gösteren örgütlerin toplumsal hatırlamaya dönük girişimlerine ve kamusal figürlerin/entelektüellerin (gazetecilerin, siyasetçilerin, popüler kültür figürlerinin) söz ve eylemlerine uzanan çoğul bir eylemlilik gözlemleriz 2000’lerin ilk 10-15 yılında. Muhalif ya da karşıt belleklerin ses bulduğu, birbirine ses verdiği, dinamik bir manzaradır bu. Ermeni Soykırımı’nın, Dersim Katliamı’nın, Varlık Vergisi’nin, askeri darbelerin, daha pek çok toplumsal travmanın/olayın ve bunların arkasında bıraktığı bakiyenin konuşulduğu, yazıldığı, görselleştirildiği, belirgin politik ilgileri cezbetmenin ötesinde, daha geniş kesimlere ulaşan bir açıklıktır bu. Cumartesi İnsanları, 12 Eylül deneyimini öteden beri örgütlü biçimde diri tutan dernekler ve onların 12 Eylül davalarına müdahillik süreçleri, yakınlarını politik cinayetlerde kaybetmiş ailelerin bir araya gelmesi, Alevi toplumun Sivas Katliamı’na dönük çoklu mücadelesi, Hrant Dink cinayeti ve sonrasında gelen politik yas ve örgütlenme ve bunun daha sonraki politik cinayetler için de bir örgütlenme modeli teşkil etmesi, Gezi kayıpları, 10 Ekim Katliamı, Tahir Elçi cinayeti etrafında kayıp ve yasın politikleştirilmesi ve örgütlenmesi bellek mücadelesinin önemli bileşenleri olmuşlardır.

 

Diğer eksende ise, AKP’nin ilk döneminin liberal-muhafazakâr tarihsel blokunun ilgileri ve çıkarlarıyla uyumlu bir geçmişe bakma çabası vardır. Üzerine çokça konuşulan, yazılan 2010 Anayasa değişikliği referandumu ve bunun 1982 Anayasası kadar 12 Eylül mirasını da tartışmaya açması, 2011 Dersim özrü ama tekil örnekler kadar, cumhuriyet geçmişine daha eleştirel biçimde bakma girişimleri ve bunun politik hatırlama alanındaki radikal tezahürleri[iii] her ne kadar siyasal iktidar nezdinde sahih ve bellek hareketleri nezdinde kısıtlamalar nedeniyle kalıcı girişimler olmasalar da, geçmişin politik bir gündem olarak bugüne çağrıldığı ve cumhuriyet tarihinin çoğul asimetrilerle birlikte düşünüldüğü bir hareketlenmeyi desteklemiştir. 2013’ten sonra bu resmi girişimlerin tamamen akamete uğradığını ve AKP’nin en azından geçmiş politikaları bağlamında sıkı ideolojik belirlenimlerle pragmatik ve otoriter bir yeni Osmanlıcılık alanında güvenli biçimde var olduğunu hatırlatmakta fayda var.

 

Ulus-devletlerin tekçil bellek rejimlerine politik müdahalelerin elbette uluslararası bir boyutu var. Ancak bu tartışmaya girmek yerine, geçmiş üzerine benzer mücadelelerin aynı dönemlerde başka coğrafyalarda da kendini gösterdiğini söylemekle yetinelim. Söz gelimi, İspanya’da 2007 yılında geçen Tarihsel Bellek Yasası da ülkede iç savaş ve Franco mirasına ilişkin bir “bellek patlaması” yaratmış, kuşaklar boyu aktarılmış travmalar kadar, Franco mirasının sahiplenen politik öznelerin sözlerinin de açığa çıkmasına olanak sağlamıştır (O’Donohoe, 2024). Yukarıda bellek mücadelesinin bir hegemonya mücadelesi olduğundan söz etmiştik. Dolayısıyla bu alan hakikati seslendiren ve tanınma mücadelesi veren gruplar kadar, geçmişin faşizan, ayrımcı şiddet deneyimlerini olumlu biçimde bugüne çağıran ve bu deneyimlerin tehditkâr sembollerini, elverişli bir politik ortamda dolaşıma sokanlara da açıktır. Geçtiğimiz sene Amedspor-Bursaspor maçında JİTEM üyesi Yeşil ve beyaz Toros posterleri açanların da pekâlâ bir geçmiş politikasının failleri olarak görülebileceğini de hatırlamak gerekiyor.

 

Bu karşı bellek hareketlerinin bütünüyle konjonktürel biçimde ortaya çıktığını iddia etmek yanlış olacaktır. Burada sınırlı bir manzara çizilmiş olsa da, unutma ve hatırlama arasındaki ilişki, bizlere bugüne çağrılan geçmişin, bugünün bağlamı ve politik gündemleri ile de dinamize olarak diri, canlı ve kalıcı biçimde var olmaya devam edeceğini, bir başka deyişle, Türkiye’de geçmiş üzerine yürütülen mücadelenin bu çoğul manzarasının gelişerek ve genişleyerek devam edeceğini söylemektedir.

 

[i] Bkz. https://blog.insanhaklariokulu.org/zorunlu-unutmalar-ve-zaruri-hatirlatmalar-inkarin-tarihi-olarak-ulus-devlet/

[ii] Bu şiddetin inkârının cumhuriyetin bellek rejiminin kurucu unsuru olduğundan bir önceki yazıda söz etmiştik..

[iii]  12 Eylül tartışmalarından hemen önce kurulan Diyarbakır Cezaevi Gerçekleri Araştırma ve Adalet Komisyonu, Türkiye gibi geçmişle ilişkisi büyük ölçüde inkâr üzerine kurulu bir ülke için radikal bir örnektir. Benzer biçimde TBMM Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu ve bunun alt komisyonu olarak çalışan 12 Eylül alt komisyonunun o dönemki teşekkülüne ve faaliyetlerine bakıldığında da, şimdinin “Türkiye gerçeğine” aykırı örnekler teşkil ettikleri görülür.

 

GÖRSEL: Türkiye’de Hafızalaştırma

 

Kaynakça

Çolak, Y. (2006). Ottomanism vs. Kemalism: Collective memory and cultural pluralism in 1990s Turkey.  Middle Eastern Studies42(4), 587–602. https://doi.org/10.1080/00263200600642274

Foucault, M. (1977). Language, counter-memory, practice : selected essays and interviews. Cornell University Press.

Medina, J. (2011). Toward a Foucaultian Epistemology of Resistance: Counter-Memory, Epistemic Friction, and “Guerrilla” Pluralism. Foucault Studies, (12), 9–35. https://doi.org/10.22439/fs.v0i12.3335

O’Donohoe, M. P. (2024). The Transmission of Nostalgia: Memories of the Spanish Civil War and the Franco Regime. içinde L. van Liere & S. Sremac (ed.), Trauma and Nostalgia: Practices in Memory and Identity (pp. 87–114). Amsterdam University Press. https://doi.org/10.2307/jj.11930990.8

Popular Memory Group (1982) Popular Memory: Theory, Politics, Method. içinde R.

Johnson vd. (ed.) Making Histories, Studies in the History Writing and Politics (pp. 205-212).

Hutchinson.

Ryan, L. (2011). Memory, power and resistance: The anatomy of a tripartite relationship. Memory Studies, 4(2), 154-169. https://doi.org/10.1177/1750698010366502

Tello, V. (2022). Counter-memory and and–and: Aesthetics and temporalities for living together. Memory Studies, 15(2), 390-401. https://doi.org/10.1177/1750698019876002

Doktorasını Essex Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nde tamamladı. 12 Eylül’ün kolektif belleği üzerine yazdığı doktora tezi “The Weight of the Past: Memory and Turkey’s 12 September Coup” ismiyle kitaplaştı. Hacettepe Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde öğretim üyesi. Bellek çalışmaları, bellek sosyolojisi ve duygu yapıları olarak nostalji ve melankoli meseleleriyle ilgileniyor.

©2021  blog.insanhaklariokulu.org.
Tüm hakları saklıdır.

web tasarım: mare.design

E-bültenimize abone olarak duyurularımızdan haberdar olabilirsiniz.

Yayınlanan yazıların içerikleri sadece yazarların sorumluluğu altındadır ve Hollanda Büyükelçiliği ve /veya KAGED’in görüşlerini yansıtmak zorunda değildir.