Sosyal Medya Platformlarına İnsan Hakları Temelli Yaklaşım: Sosyal Medya Etik Mi?

Teknoloji devleri ve bunlara nasıl yanıt verileceği, en son Twitter’ın Ocak 2021’de eski başkan Trump’ın hesabını yayından kaldırmasıyla ilgili tartışmalarda da görüldüğü üzere, zamanımızda düzenlemelerle çözülmesi gereken bir sorun haline geldi. Bu teknoloji devlerinin platformları tarafından sağlanan hizmetler, kamusal tartışmalara kimlerin katılabileceğini belirlemenin çok ötesinde bir etkiye sahip ve diğerlerin yanı sıra ayrımcılık, gizlilik, veri koruma, bilgiye erişim, düşünce ve ifade özgürlüğü ve toplanma ve örgütlenme özgürlüğü ile ilgili birçok insan hakkı ve kamu politikası konusunu ilgilendiriyor.

 

Facebook ve Twitter gibi sosyal medya platformlarına ilişkin doğru düzenlemeler getirmeye yönelik zorluk kısmen, söz konusu platformların kamusal ve özel olmak üzere iki ayrı role sahip olmalarından kaynaklanıyor. Bu platformlar, güncel kamusal alanın önemli bir parçası haline geldi: Sosyal açıdan kolaylaştırıcı bir altyapı sunuyor ve bu işlevleriyle kamu hizmetleriyle karşılaştırılıyorlar. Diğer taraftan ise, özel hizmetler olmaları sebebiyle, kamu yararından ziyade ticari öncelikler ve hissedar çıkarları ekseninde yönetiliyorlar. Aslında zamanımızın en zengin şirketlerini ortaya çıkaran, şirketlerin yaygın olarak kullanılan bir kamu kaynağı üzerindeki özel kontrolleri ve her türlü insan faaliyetini çok değerli verilere dönüştürme yetenekleri oldu.

 

İnsan hakları açısından düşünüldüğünde, sosyal medya platformlarının kişinin bilgiyi nasıl ifade edebileceği, arayabileceği ve bilgiyle nasıl karşılaşacağı üzerinde büyük bir etkisi var. Kişiler, platformlar aracılığıyla veya platformların kendileri tarafından ayrımcılığa maruz kalabilmekte veya kişisel verileri ve mahremiyetleri bu yolla kısıtlanabilmektedir. Ancak, insan hakları standartları ulusal mevzuata dönüştürülmediği sürece özel şirketler, insan hakları hukukuna tabii değiller. Uluslararası hukukun ulusal hukuka dönüştürülmesi işlemi hayatın birçok alanında – örneğin işçi hakları, çocukların korunması, çevrenin korunması, gazetecilerin korunması ve basın özgürlüğü – gerçekleştirildi. Ancak birçok bağlamda, bireysel beyan, kamusal tartışma, ayrımcılık ve mahremiyet üzerindeki etkileri devletin kendisinden daha önemli olabileceği bir boyut ve hacme ulaşan teknoloji devlerinin rol ve sorumluluklarını belirleyen bir düzenleme hala bulunmuyor.

 

Örneğin, sosyal medya içerik düzenlemesini ele alırsak, (en az) iki konu önem arz etmektedir: ifade özgürlüğünün korunması (yasal içeriğin çevrimiçi kalmasının sağlanması) ve ifade özgürlüğünün sınırlarının uygulanması (yasa dışı içeriğin kaldırılması).

 

Şimdiye dek dikkatler en çok, şirketlerin yasa dışı içeriğin kaldırılmasındaki rolüne çevrildi. Örneğin Almanya’da, son 20 yıldır Avrupa’daki internet hizmetlerine rehberlik eden sınırlı sorumluluk rejimine, şimdi Ağ İcra Yasası (NetzDG) ilave edilmiştir. NetzDG, şirketlerin yasa dışı içeriği kaldırmak için hızlı hareket etmelerini şart koşuyor ve bunu yapmadıkları takdirde önemli cezalar öngörüyor. Benzer düzenlemeler, diğer Avrupa ülkelerinde ve dünya genelinde de masaya yatırıldı. Almanya’nın bu tür düzenlemelere yönelik gerekçeleri anlaşılabilir olsa da (yasadışı içeriği hızla kaldırmak), bu husus ifade özgürlüğü sorunlarını gündeme getiriyor. Çünkü bu düzenlemeler, öngörülen cezalar ve bunlardan kaçınmak için tanınan kısa zaman dilimleri nedeniyle şirketlere ifade özgürlüğü konusunda ciddi ölçüde karar hakkı tanıyor. Bir mahkemenin bir davaya karar vermesi haftalar veya aylar sürebilirken-çünkü bu tür davaların çoğu karmaşıktır ve bağlamın dikkatli bir şekilde değerlendirilmesi gerekir- teknoloji devlerinin binlerce vakaya saatler içinde karar vermesi gerekiyor. Bu koşullar altında, aşırı düzenleme (yani yasal içeriğin kaldırılması) riski büyüktür.

 

Ayrıca şirketler, bağımsız yargı denetimi, gözetim ve şikâyet mekanizmaları gibi, bir devletin uymakla yükümlü olacağı ifade özgürlüğü güvenceleri olmadan hareket etmektedir. NetzDG özelinde olduğu gibi, yasalar aracılığıyla yasa dışı içerik hakkında özel yargıya varılırken ifade özgürlüğünün korunmasını sağlamak aslında devletin sorumluluğundadır. Bu yükümlülüğü mevcut yasalar yerine getirmemektedir ve içerik düzenlemesine ilişkin kamuoyu tartışmalarında çoğunlukla bu hususa yer verilmemektedir.

 

Yasal içeriğin çevrimiçi kalmasını sağlamak için şirketler üzerinde bağlayıcı bir yükümlülük bulunmamaktadır. Özel nitelikleri nedeniyle şirketler insan hakları hukuku kapsamında korunan konuşma içeriği de dahil olmak üzere hizmet şartlarını ve topluluk yönergelerini tanımlamakta ve uygulamakta özgürler. Buna karşılık, BM İfade Özgürlüğü Özel Raportörü, şirketlerin içerik denetleme uygulamalarında uluslararası ifade özgürlüğü standartlarına uymalarını tavsiye etti. Bu tavsiye, şirketlerin içerikle ilgili kararlarının, ifade özgürlüğünü kısıtladıklarında devletleri bağlayan aynı yasallık, gereklilik ve meşruiyet standartlarına göre yönlendirileceği anlamına geliyor. Şirket kurallarının, kullanıcıların hangi içeriğin hariç tutulacağını makul bir kesinlikle tahmin edebilmesini sağlayacak şekilde, yeterince açık ve belirgin olması gerekir (yasallık ilkesi). Kısıtlama, insan hakları hukuku kapsamında meşru bir amaca hizmet etmelidir (meşruiyet ilkesi); daha az müdahale içeren önlemler almanın mümkün olmadığından (gereklilik ilkesi) emin olunmalı ve mümkün olduğu kadar dar bir şekilde uygulanmalıdır.

 

İçerik denetimine böylesine bir insan hakları yaklaşımı benimsemek birkaç nedenden dolayı mantıklıdır.

 

Birincisi, bu yaklaşım uluslararası hukuka dayalı bir çerçeve sağlar ve bu nedenle, insan haklarını baltalayan ulusal yasalara sahip olanlar da dahil olmak üzere, çeşitli ulusal bağlamlarda şirketlere rehberlik edebilir. Şirketlerin içerik üzerinde daha fazla sorumluluğa sahip olup olmamalarını (veya hiç sorumluluk almamalarını) tartışmak yerine, başlangıç noktası, bireysel hak ve özgürlüklerin korunması ve devletleri ve şirketleri aynı standartlardan sorumlu tutma normudur. İnsan hakları hukuku, sosyal medya şirketlerine, bağlamdan bağımsız olarak, kullanıcıların güvenebileceği öngörülebilir ve tutarlı bir temel sağlar.

 

İkincisi, insan hakları hukuku, gayri meşru devlet kısıtlamalarını geri püskürtmek için kullanılabilecek normatif bir temel sağlar. Bağlayıcı olmayan hukuk, örneğin BM İş ve İnsan Hakları Rehber İlkeleri, şirketlerin, hükümetin aşırı içerik kaldırma veya diğer insan hakları ihlalleri türlerine yönelik taleplerine nasıl yanıt verebilecekleri konusunda rehberlik sağlar. Rehber ilkeler aynı zamanda, şirketlerin politikalarında, uygulamalarında ve ürünlerinde uygulaması gereken özen yükümlülüğü, şeffaflık ve iyileştirme standartlarını da belirler. Bu tür standartların getirilmesi için çok geç kalınmıştır ve şirketlerin insan hakları üzerindeki etkilerinden sorumlu tutulabilmelerini sağlamak için bu standartlar çok önemlidir.

 

Son olarak, insan hakları hukuku, geniş bir yelpazedeki farklı ve potansiyel olarak çatışan bakış açılarını destekleyecek şekilde kapsayıcı, eşitlikçi ve çeşitliliğe sahip halk katılımını gerçekleştirmeyi amaçlayan toplumsal bir vizyona dayanmaktadır. Aynı zamanda, bireyleri, belirli grupları veya azınlıkları susturmak için uyarlanmış ve şiddeti, nefreti ve tacizi teşvik eden içeriklere karşı da kısıtlamalar sağlar. Risk altındaki savunmasız gruplara ve topluluklara özel dikkat gösterilmesini talep eder ve bu itibarla hem ifade özgürlüğü değerlerini hem de istismar, şiddet ve ayrımcılığa karşı korumayı içeren içerik denetimi için normatif bir çerçeve sağlar.

 

*Bu makaleden sonra AB, platformların yasa dışı içeriklerle ilgili yükümlülüklerini ve prosedürlerini düzenleyen Dijital Hizmetler Yasası’nı önermiştir. Bu bağlamda örneğin şu bağlantılara başvurabilirsiniz: AB, DİJİTAL PLATFORMLAR İÇİN GENİŞ KAPSAMLI DÜZENLEME HAZIRLIĞINDA

 

Çev: Virtus Çeviri

 

BU YAZI DAHA ÖNCE Berkeley Center for Relıgıon, Peace & World Affaırs TARAFINDAN İNGİLİZCE OLARAK YAYIMLANMIŞTIR.

Rikke Frank Jørgensen, Danimarka İnsan Hakları Enstitüsü'nde kıdemli bir araştırmacıdır. En son kitabı, veri doğrulama, platformlar ve insan hakları düzenlemeleri merceğinden sosyal ağın insan hakları üzerindeki etkilerini inceleyen Platformlar Çağında İnsan Hakları adlı derleme eserdir.

©2021  blog.insanhaklariokulu.org.
Tüm hakları saklıdır.

web tasarım: mare.design

E-bültenimize abone olarak duyurularımızdan haberdar olabilirsiniz.

Yayınlanan yazıların içerikleri sadece yazarların sorumluluğu altındadır ve Hollanda Büyükelçiliği ve /veya KAGED’in görüşlerini yansıtmak zorunda değildir.