Hesaplaşma Zamanı mı? Rusya ve Avrupa Konseyi

Rusya’nın Ukrayna’yı gaddar, sebepsiz ve yasadışı bir şekilde 24 Şubat 2022’de başlayan istilası, uluslararası hukuk mekanizmasının hızlı bir biçimde kullanılmasıyla sonuçlandı. Bizzat Ukrayna, Uluslararası Adalet Divanı ve Avrupa İnsan Haklar Mahkemesine başvurdu. 28 Şubat’ta Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) Savcısı Karim Khan QC, Ukrayna’daki durum hakkında bir soruşturmanın başlatıldığını duyurdu ve 2 Mart itibariyle UCM savcılık ofisi, Uluslararası Ceza Mahkemesi Roma Statüsü’ne taraf olan 39 Devletin, bu konuda, aktif soruşturmaların ilerlemesini mümkün kılacak bildirimlerini kabul etti. Buna ek olarak, Ukrayna bağlamında, her ne kadar UCM’nin saldırı suçunu soruşturma yetkisi yoksa da, saldırı suçunu soruşturmak üzere ayrı bir ceza mahkemesinin (ya da Avrupa Konseyinin desteği ile karma bir mahkemenin) kurulması için çeşitli çağrılar yapılmaktadır.

 

Elvira Dominguez-Redondo’ya göre, devletlerin bu etkileşimi, “çatışmayı ele almak için kullanılan araçlar bakımından uluslararası hukukun merkezi niteliğine dair dikkat çekici ve ifşa edici bir tanıklığı” temsil etmektedir. Oona Hathaway’in ikna edici bir şekilde ileri sürdüğü gibi, “Sadece Ukrayna’nın özgür ve bağımsız olduğu bir geleceğe dair umudun sürdürülmesi için değil, aynı zamanda  güçlü olmanın haklı olmakla aynı anlama gelmediği ilkesine dayalı olarak kurulmuş uluslararası hukuk düzeninin sürdürülmesi için, istilanın yeknesak ve sürdürülebilir yasal mahkumiyeti zaruridir (ayrıca Noëlle Quénivet’in uluslararası hukuka ilişkin yorumları derlediği web sayfasına bakınız).

 

Bu yazıda özellikle Avrupa Konseyi’nin rolü üzerinde durulmaktadır: Rusya’nın Konsey’e üyeliği, Konsey’den ayrılışı, Konsey’den ayrılmasının yol açacağı bazı sonuçlar (elbette çok kapsamlı detaylara girmeden) ve hangi derslerin çıkarılması gerektiği ele alınmaktadır. Rusya’nın Avrupa Konseyi’ndeki çeyrek yüzyıllık üyeliği hiç şüphesiz çalkantılı oldu. Rusya’nın Avrupa Konseyi’ne katılımına (1996), o sıralar Çeçenistan’da devam eden çatışmalar nedeniyle yoğun itirazlar gelmişti ve PACE bu sebeplerden ötürü 2000’de Rus heyetinin genel oturumda oy kullanma hakkını askıya aldı. Rusya’nın 2014’te Kırım’ı ilhak etmesinden sonra, Rusya’nın PACE nezdindeki heyeti bazı haklardan yoksun bırakıldı. Aslında 2015’te Rusya Federasyonu Anayasa Mahkemesi, Rusya Anayasası’na aykırı olan Avrupa Mahkemesi kararlarının uygulanamayacağı kararını aldı; ve Venedik Komisyonu, 2020’de teklif edilen Anayasa değişikliklerine yanıt olarak “Bir Strazburg Mahkemesi kararını uygulama ya da uygulamama gibi bir seçim hakkının olmadığını” vurgulamak zorunda kaldı. Her halükârda, Rick Lawson’ın belirttiği gibi, Rusya 25 yıl boyunca “insan hakları alanında uluslarüstü denetime maruz kalan tek süper-güç oldu”.

 

Rusya’nın Avrupa Konseyi’nden çıkması

 

Bakanlar Komitesi’nin kararı ile teyit edildiği gibi Rusya, Ukrayna’ya karşı saldırı savaşı başlatmasının doğrudan bir sonucu olarak, 16 Mart itibariyle artık Avrupa Konseyi’nin üyesi değildir. Bu alışılmadık bir durumdur -şimdiye dek hiçbir devlet Konsey’den ihraç edilmemiştir ve bir devletin çekilmesinin tek örneği, 1969’da Yunanistan’daki askeri cuntadır (ihraç edilmeden önce Konsey’den çekilmiştir).

 

Bununla birlikte, Bakanlar Komitesi’nin bu kararı almasından önceki günlerde büyük belirsizlikler vardı. Avrupa Konseyi statüsüne göre, bir devlet Konsey’den iki şekilde çıkabilir: Çekilme (7. Madde) ve ihraç edilme (8. Madde). 25 Şubat’ta Bakanlar Komitesi, Rusya’nın Bakanlar Komitesi’ndeki ve Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi’ndeki (PACE) temsil haklarının derhal geçerli olmak üzere askıya alınması kararını aldı (Statünün 8. Maddesi uyarınca), ancak Bakan Yardımcıları, Rusya’nın Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne (AİHS) ve sözleşmenin ek yükümlülüklerine hâlâ tabi olduğunu açıklamak için büyük özen gösterdi.

 

Rusya Dışişleri Bakanı’nın 10 Mart’ta yaptığı bir açıklama, Rusya’nın Konsey’den çekilmesinin muhtemel olduğunu gösteriyordu:

Rusya, NATO’nun ve onu itaatkâr şekilde takip eden AB’nin, Avrupa’nın en eski örgütünü Batı üstünlüğü ve narsisizmine dair sihirli sözlerin söylendiği bir platforma dönüştürmesine dahil olmayacaktır. Bırakalım, Rusya olmaksızın, birbirleriyle iletişim kurmanın keyfini çıkarsınlar.

Bu açıklama, bazı medya kuruluşlarının Rusya’nın Avrupa Konseyi’nden ihraç edilmemek için kendi kararıyla ayrıldığını ilan etmesine yol açtı. Ancak durum henüz böyle değildi. Ayrıca 10 Mart’ta Bakan Yardımcıları, 8. Madde kapsamında atılması gereken adımlar hakkında PACE’e danışmaya karar verdiler. 14 ve 15 Mart’ta düzenlenen olağanüstü genel oturumda PACE, Rusya’nın Ukrayna’yı istilasını Avrupa Konseyi Statüsü’nün 3. Maddesinin “ciddi bir ihlali” olarak tanımlayarak, bu durumun “Rusya Federasyonu’nun Konsey’e katıldığında üstlenmiş olduğu yükümlülüklere ve taahhütlere” aykırı olduğunu belirtti. Sonuç olarak PACE, Bakanlar Komitesi’nin Rusya Federasyonu’ndan Avrupa Konseyi’nden derhal çıkmasını talep etmesi gerektiği ve Rusya’nın bunu yapmaması halinde Bakanlar Komitesi’nin Rusya’nın Avrupa Konseyi üyesi olmaktan çıkacağı “mümkün olan en yakın tarihe” karar vermesi gerektiği yönünde bir görüşü kabul etti. Ayrıca 15 Mart tarihinde, Rusya Hükümeti’nin Avrupa Konseyi’nden çekildiğini ve AİHS’yi (58. Madde kapsamında) feshetme niyetini Avrupa Konseyi Genel Sekreterliği’ne bildirdiği iddia edildi.  Ertesi gün Bakanlar Komitesi, Rusya’nın Konsey’den çekildiğini belirten ve “Avrupa Konseyi Statüsü’nün 8. Maddesi uyarınca başlatılan usul kapsamında Rusya Federasyonu’nun 16 Mart 2022 tarihinden itibaren Avrupa Konseyi üyesi olmaktan çıktığına” dair kararı kabul etti.

 

Bakanlar Komitesi’nin kararı dolayısıyla Avrupa Konseyi Statüsü’nün 8. Maddesindeki, aslında ihraç anlamına gelen lafzı kullanmaktadır. 8. Maddede belirtilen usul ancak söz konusu devletin 7. Maddeye göre Konsey’den çekilmesi yönünde yapılan talebe uymaması halinde uygulanabilir. Bu durumdan, Rusya’nın 15 Mart tarihinde Genel Sekreter ile görüşmesinin Rusya’nın çekilmesini etkilemediği anlaşılmaktadır.

 

Bu hususun açıklığa kavuşturulması önemlidir, zira Avrupa Konseyi’nden çekilme ve ihraç edilme süreçlerine uygulanan zamanlamalar farklıdır.  7. Maddeye göre, (gönüllü olarak) çekilme kararını bildiren bir devletin Konsey’den çekilmesi, bildirimde bulunduğu mali yılın sonunda (Aralık ayı) yürürlüğe girer (bildirim mali yılın ilk dokuz ayı zarfından yapılmış ise). Eğer bildirim mali yılın son üç ayı zarfına yapılmış ise, takip eden mali senenin sonunda hüküm ifade eder. Eğer Rusya’nın 7. Madde kapsamında çekilme usulünü kullanmasına izin verilseydi, an azından teoride, süreci oldukça uzun bir süre geciktirebilmesi mümkün olabilirdi. Bunun yerine Bakanlar Komitesi, Rusya’nın Avrupa Konseyi üyeliğinin 16 Mart itibariyle sona ermesine karar vermesini mümkün kılan 8. Maddeyi uyguladı.

 

Rusya’nın ihraç edilmesinin bazı sonuçları

 

Rusya’nın Avrupa Konseyi’nden ihraç edilmesinin, özellikle de Avrupa İşkencenin ve İnsanlık Dışı veya Onur Kırıcı Muamelenin veya Cezanın Önlenmesi Komitesi (CPT) ve Avrupa Sosyal Haklar Komitesi gibi Avrupa Konseyi mekanizmalarının tümüyle ilişkisinin kesilmesinin pek çok sonucu olacaktır. Ayrıca örgüt açısından önemli ve şimdi diğer üye devletler tarafından telafi edilmesi gerekecek mali sonuçlar da (Rusya’nın 2022’deki katkısı 34 milyon € idi) var. Çok rahatsız edici bir biçimde, Eski Devlet Başkanı Dmitry Medvedev idam cezasının yeniden uygulanma olasılığını yakın tarihte gündeme getirdi. Ancak bu yazıda Avrupa Mahkemesi’nin potansiyel başvurucuları açısından önemli bazı sonuçlara odaklanılacaktır (16 Marttaki ilk yanıtı Rusya ile ilgili tüm davaların incelenmesini askıya almak oldu).

 

Mevcut çatışma

 

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Rusya’nın Avrupa Konseyi’nden çıkış tarihi olan 16 Mart’a kadar gerçekleştirdiği iddia edilen AİHS ihlalleri üzerinde yargı yetkisine sahibi olmaya devam edecektir (bakınız AİHS’nin 58(2). & (3). Maddeleri).  Bu, Mahkeme’nin Rusya’nın Ukrayna’yı istilası ile ilgili görülmekte olan davaları değerlendirmesini mümkün kılacaktır. Ukrayna Hükümeti tarafından 28 Şubat’ta devletlerarası bir dava açıldı, bunun sonucunda Mahkeme, 1 Mart tarihinde (Mahkeme İçtüzüğünün 39. maddesi uyarınca) ara tedbir emri çıkararak, Rusya’dan “konut binaları, acil durum araçları ile okul ve hastane gibi özellikle korunan diğer sivil hedefler dâhil, sivillere ve sivil hedeflere karşı askeri saldırıda bulunmaktan kaçınmasını ve Rus askeri birlikleri tarafından kuşatılan ya da saldırı altında olan bölgelerde bulunan sağlık kurumları, personeli ve acil durum araçlarının güvenliğini derhal temin etmesini” istedi.

 

Rusya’nın bağlayıcı olan bu mahkeme kararına uyduğuna dair gözle görülür bir kanıt yoktur. Nitekim, 9 Martta hava saldırısına uğrayan Mariupol’deki doğum ve çocuk hastanesi gibi sivil hedeflerin Ukrayna’da kararlı bir şekilde hedef alındığına dair kanıtlar giderek artmaktadır.

 

Mahkemenin, silahlı çatışma ya da işgal bağlamında ara tedbir emri çıkarmaya dair makul ölçüde yerleşik bir uygulaması vardır. Mahkeme, Ukraynalı film yönetmeni Oleg Sentsov, Ukraynalı hava kuvvetleri pilotu Nadia Savchenko ve yakalanan 24 Ukraynalı denizci gibi alıkonulan kişilerin Sözleşme kapsamındaki haklarını korumak için bunu yapmıştır.  Rusya’nın Kırım’ı 2014’te işgal etmesinden ve Doğu Ukrayna’da meydana gelen olaylardan sonra Mahkeme, 150’den fazla vakada alıkonulan kişiler adına ara tedbir emri çıkardı ve de benzer ara tedbir emirleri Eylül 2020’de Dağlık Karabağ’da çatışmaların tekrar başlamasını takiben de çıkarıldı.

 

Alıkonulanların korunmasının yanı sıra Mahkeme, çok daha geniş odaklı ara tedbir emirleri düzenleyerek, çatışmaya taraf devletlerin AİHS’yi, özellikle yaşam hakkı ve işkence yasağını ihlal etmekten kaçınması çağrısında bulundu. Mahkeme, 2008 yılındaki Güney Osetya çatışması sırasında, 2014’de Ukrayna ve 2020’de Dağlık Karabağ bağlamında bu çağrıda bulundu. Yorumcular, mahkemenin bu gibi genelleştirilmiş talimatlar vermesinin etkinliğini tartışmıştır (bakınız burada ve burada). Elbette belirginliklerin artması daha ileri düzeyde uyum ile sonuçlanmalıdır. Dahası, ara tedbirlerin uygulanmasını isteyen sadece taraflar değildir: Mahkeme İçtüzüğü’nün 39. Maddesine göre, “ilgili herhangi bir şahıs” da bunun için başvuruda bulunabilir (başka bir yerde de belirtildiği üzere). Mevcut bağlamda bu hüküm, örneğin herhangi bir devlet ya da STÖ (ya da İnsan Hakları Komiseri), Mahkeme’nin ara tedbir kararı alması amacıyla başvuru yaparak, misket bombası gibi yasadışı mühimmatın kullanımına son verilmesi için emir çıkarmasını talep edebilir.

 

Mahkeme’nin mevcut çatışmaya ilişkin herhangi bir davanın esasını değerlendirebilmesi önündeki çok ciddi bir engel de silahlı çatışma sırasında devletlerin kendi sınırları dışında eyleme geçtiği durumlarda Mahkeme’nin kendi yargı yetkisini çok kısıtlı ve geride kalmış bir şekilde yorumlayışıdır. 2021 senesinde Mahkeme, Gürcistan ile Rusya arasında Güney Osetya’da Ağustos 2008’de sekiz gün süren savaş ile ilgili Gürcistan-Rusya (II) davasında, bu tür koşullarda “etkili bir kontrol” olmaması sebebiyle “aktif muharebe aşaması“ sırasında gerçekleşen sınır dışı eylemler hususunda yargı yetkisi olmadığına karar verdi. Bu aşırı pragmatizme dayalı adli politikaya dair hayli eleştirel yazılar kaleme alınmıştır (bakınız örneğin buradaburadaburada ve burada) ancak burada kısaca, mevcut çatışma bağlamında Mahkeme’nin “aktif muhabereler” sırasında belli bazı saldırıların ya da olayların meydana gelip gelmediğine, ya da Rusya’nın söz konusu bölge ya da bireyler (savaş esirleri gibi) üzerinde etkili kontrolü olup olmadığına dair karar vermesi gerekeceğini söylemekle yetinelim. Mahkeme’nin 1 Mart tarihli ara tedbirlerin alınmasına yönelik emrinin (bakınız yukarıda) Büyük Daire’nin kararına aykırı düşüp düşmediği de sorgulanabilir. Zira, Mahkeme’nin “sivillere ve sivil hedeflere vs. yönelik askeri saldırılara” –başka deyişle aktif muhabere aşaması sırasında yapılan saldırılara- ilişkin yargı yetkisi olduğunu teyit eder görünmektedir.

 

Avrupa Mahkemesi’ndeki diğer davalar

 

Rusya’nın Avrupa Konseyi’nden çıkması, Mahkeme’nin görülmekte olan tüm davalar (hem bireysel başvurular hem de devletlerarası davalar) ve 16 Mart 2022 tarihinden önce yapılan ihlaller ile ilgili ileride açılabilecek davalar hakkında hüküm vermesine engel teşkil etmez. Ve Mahkeme’nin kararları, Rusya üzerinde yasal olarak bağlayıcı olmaya devam edecektir. Bu hiç de kolay bir iş değildir, zira devletlerarası çeşitli davalar (Ukrayna, Gürcistan ve Hollanda tarafından açılan davalar) dâhil olmak üzere Şubat sonu itibariyle Rusya’ya karşı görülmesi gereken 18.000 dava vardır. İç hukuk yollarının kullanılması kuralı uygulanmaya devam edecektir, yani 16 Mart tarihinden uzunca bir süre sonra bile Strazburg’da dava açılması mümkün olacaktır (hangi iç hukuk yollarına başvurulabileceğine ve sürecin uzunluğuna bağlı olarak). Kanstantsin Dzehtsiarou’nun belirttiği gibi, Rusya’nın Avrupa Konseyi’nden çıktıktan sonra Mahkeme’nin yargılama süreçlerine ne ölçüde dâhil olacağı ve Mahkeme’nin AİHS’nin ihlal edildiğine dair verebileceği kararlara nasıl yanıt vereceğini bekleyip göreceğiz (Avrupa Konseyi’nden çıkmış olması yargılama süreçlerinin meşruiyeti ile ilgili soruları gündeme getirebilir). Geçmiş deneyim hayra alamet değildir: Avrupa Uygulama Ağı son on yılda Rusya’ya karşı başlıca yargı kararlarının %90’ının henüz uygulanmadığını bildirmiştir.

 

Bununla birlikte, Rusya’nın 16 Mart 2022 tarihinden sonra gerçekleştirdiği iddia edilen AİHS’ye yönelik ihlallere Avrupa Mahkemesi önünde itiraz edilemeyeceği anlaşılmaktadır. Mağdurların AİHS’nin sağladığı korumadan mahrum kalacağı düşünüldüğünde bu bir trajediden başka bir şey değildir.  Uluslararası Hukukçular Komisyonu’ndan Róisín Pillay: “Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, başka hiçbir yerde Rusya’da olduğu kadar bir can damarı görevi görmemiştir. En gaddarca insan hakları ihlallerine maruz kalan ve kendi ulusal sistemlerinde çare bulamayan mağdurlar, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde haklı çıkma umudunu yakalamıştır” dediCURE kampanyasının (Campaign to Uphold Rights in Europe) kurucularından olan Rus avukat Karinna Moskalenko, Avrupa Mahkemesi’ne dilekçe verememenin hükümet için değil sıradan insanlar için bir ceza olduğunu öne sürdü. Rusya’nın Avrupa Konseyi’nden ihraç edilmesinin ya da çekilmesinin yaratacağı riski 2018’de tartışmış olan önde gelen Rus insan hakları savunucuları da aynı görüşteydi.

Kremlin’i cezalandırmak isteyenler hedefi kaçırıyor: En çok acı çeken Rus hükümeti değil Rus halkı olacak. Rusya’da ikamet eden milyonlarca insan için…Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, çok kez Rusya’da bulamadıkları adaletin nihai umudu olmuştur. Mahkemenin aldığı binlerce karar, Rus kanunları ve adli uygulama üzerinde önemli bir olumlu etki bırakmıştır.

 

Rusya’dan bir yargıç

 

Artık mahkemede bir Rus yargıç olmayacak. Çünkü, AİHS’nin 20. Maddesine göre Mahkeme “Yüksek Sözleşmeci Taraflar’ın sayısına eşit sayıda yargıçtan oluşur” (ve mevcut durumda her bir 46 devlete karşılık gelen seçilmiş bir yargıç bulunmaktadır). Rusya’nın Mahkeme’deki en son üyesi olan Rus yargıç Mikhail Lobov göreve geçtiğimiz 2 Ocak 2022’de seçilmişti. Avrupa Konseyi’nde 15 yıldan fazla deneyimi vardı (Mahkeme’nin Yazı İşleri Müdürlüğü’nde, Kararların İnfazı Departmanı’nda ve İnsan Hakları ve Hukukun Üstünlüğü Genel Müdürlüğü’nde, İnsan Hakları Politikası ve İşbirliği Departmanı’nda).  Mahkeme’nin, kalan Rus davalarını hangi formatta ele alacağına dair kimi belirsizlikler var. AİHS’nin 26. Maddesine göre, AİHM’de herhangi bir daire ya da Büyük Daire Rusya ile ilgili bir davaya baktığında, Rus yargıcın re’sen üye olarak oturuma katılması gerekmektedir. Ancak böyle bir yargıcın olmadığı durumda ise 26. Madde, Mahkeme Başkanı’nın daha önce Rusya tarafından iletilmiş olan ad hoc yargıçlar listesinden bir yargıç seçebileceği şeklinde okunabilir.

 

Sonuç: çıkarılacak dersler?

 

1. Dünya Savaşı’ndan beri Avrupa’da benzeri görülmemiş olan bu durum, uluslararası hukukun üstünlüğünün temel önemini vurgulamaya çalışan sağlam ve ilkeli bir yanıta yol açmış gözüküyor. Avrupa Konseyi’nin Rusya’yı ihraç etme kararı, Ukrayna’nın istilasına karşı verilmesi gereken bir yanıt olarak pek çok kişinin gözünde Konsey’i daha meşru gösterebilir. Ancak, Murray Hunt’ın da haklı şekilde dikkat çektiği gibi, son yıllarda yanlış bir şekilde ulusal kanunların önceliğini dile getirerek uluslararası kuralları ihlal etmeyi seçen pek çok demokratik devletin eylemleri nedeniyle, kurallara dayalı uluslararası düzen sürekli olarak aşınmaya uğramıştır. Avrupa Konseyi de, çeşitli devletlerin benzer baskılarından kesinlikle muaf değildir; belgelenmiş olduğu gibi, Konsey’den çekilme seçeneği ile flört eden Birleşik Krallık da bu ülkeler arasındadır.

 

Yirmi iki yıl önce Rus silahlı kuvvetleri, Çeçenistan’ın Katyr-Yurt köyünde (nüfus: 18,000-25,000) kendi halkını bombalıyordu. Bu saldırıyı inceleyen Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (Isayeva – Rusya davasına  ilişkin 2005 yılında aldığı karar), savaş uçaklarının (“ayrım gözetmeyen silahların kitlesel kullanımını” temsil eder şekilde) yarı çapı 1,000 metreyi aşan hasara yol açacak bombalarla donatıldığını , “sivillerin tahliyesi hakkında ciddi hesaplamaların yapıldığına” dair herhangi bir kanıt olmadığını ve köy sakinlerinin savaş alanından güvenli geçişine ilişkin karmaşa yaşanırken, “harekatın komutanları tarafından verilen talimat üzerine bir süre savaş alanını terk etmelerinin engellendiğini” tespit etti. Isayeva  kararı, burada ve burada belgelendiği gibi, Avrupa Mahkemesi’nin Rus silahlı kuvvetlerinin ya da güvenlik kuvvetlerinin Çeçenistan ve daha geniş kuzey Kafkasya bölgesinde AİHS’yi çok ciddi ölçüde ihlal ettiğine dair verdiği yüzlerce kararın ilklerinden biriydi.

 

Bu davalar yaklaşık son 15 yıldır Avrupa Konseyi’nin (ve Bakanlar Komitesi’nin) gündeminde durmaya devam etti; ancak, Avrupa Konseyi devletleri bu kararların uygulanması ya da mağdurların tazmin edilmesi için ciddi anlamda bir teşebbüste bulunmadı. Avrupa İnsan Hakları Savunuculuk Merkezi’ndeki (EHRAC) ve Rus STÖ Memorial’daki meslektaşlarım ve ben, bu zamanın çoğunu devlet temsilcileri ile konuşarak, onları bu davaları düzgün şekilde ele almaları, Rus makamları üzerinde gerçek bir baskı uygulamaları ve mevcut olan yasal ya da diplomatik araçları kullanmaları için ikna etmeye çalışarak geçirdik. Ancak kimi diplomatların bireysel ilgisi dışında, devletlerden gelen yanıtların çoğunluğu kayıtsız bir ilgisizlikten ibaretti – devletler doğrudan etkilenmediği için, harekete geçmeyi çok “zor” (hatta çok “siyasi”) görüyorlardı ve dahası bunun dışında çok daha acil konular vardı. Bu durum, Avrupa Konseyi devletlerinin Mahkeme’ye verdiği desteğin yetersiz kalmasına ve Mahkeme kararlarının (tüm devletlere karşı) düzgün biçimde uygulanmasını sağlamak için gayretle çalışma zahmetine girmemelerine dair çok daha büyük bir problemi yansıtıyor.  Rus halkı açısından bu durum güvenlik kuvvetlerinin cep telefonlarını mevzuat dışı izlemesine, barışçıl protesto gösterilerinin yaygın olarak bastırılmasına, muhalefetten siyasetçilerin sürekli alıkonulmasına ve kovuşturulmasına, muhaliflerin zehirlenmesine ve 2004’de meydana gelen Beslan okul kuşatmasının sonrasında 330 kişinin ölmesine izin vermesi suretiyle, devlet makamlarının endişe verici şekilde artan baskıcı tedbirlerine dair kararların kararlılıkla uygulanmasında feci bir başarısızlık anlamına gelmiştir.

 

Şu an ders çıkarma ve bu dersleri yakın tarihli olayların ışığında gerçekten öğrenmek zamanıdır. Mevcut çok taraflı hukuk sistemlerine ve mekanizmasına elbette ki gönülden destek vermeliyiz ve halihazırda elimizde olan araçların tümünü kullanmalıyız. Strazburg’da bunun anlamı, uygunsuz davranan üye devletleri kontrol altında tutmak ya da Avrupa Mahkemesi kararlarına uyma yünündeki yükümlülüklerini ciddiye almaları için hükümetleri aktif olarak ikna etmek ve mecbur bırakmak amacıyla, ihlallere ilişkin işlemleri ve diğer tedbirleri (Sylvia Steininger’ın bu yazıda ele aldığı gibi tamamlayıcı ortak prosedür gibi tedbirleri) uygulamak olmalıdır. 1950 yılında Roma’da, Avrupa Konseyi devletleri insan haklarının kolektif uygulanması gerekliliğini kabul ettiler – bunun ne anlam ifade ettiğini yeniden değerlendirmek için şimdiden daha önemli bir zaman yok.

 

*Yazar, bu yazının daha önceki taslağına yaptıkları bilgece yorumlar için Dr Alice Donald, Andrew Drzemczewski, Jess Gavron ve Murray Hunt’e çok müteşekkirdir.

 

Çev: Suzan Pehlivan

 

Görsel: COE.INT

 

BU YAZI DAHA ÖNCE Strasbourg Observers TARAFINDAN İNGİLİZCE OLARAK YAYIMLANMIŞTIR.

Philip Leach, Middlesex Üniversitesi’nde İnsan Hakları Hukuku profesörü ve Avrupa İnsan Hakları Savunuculuk Merkezi (EHRAC) önceki yöneticisidir.

©2021  blog.insanhaklariokulu.org.
Tüm hakları saklıdır.

web tasarım: mare.design

E-bültenimize abone olarak duyurularımızdan haberdar olabilirsiniz.

Yayınlanan yazıların içerikleri sadece yazarların sorumluluğu altındadır ve Hollanda Büyükelçiliği ve /veya KAGED’in görüşlerini yansıtmak zorunda değildir.