Depreme dayanıklı kentler oluşturulması öncelikli olmak üzere uygun koşullar hazırlanmadığında depremler büyük kayıplara sebebiyet vermektedir. Bir büyük kaybı maalesef bugün yaşıyoruz. Ülkemiz deprem coğrafyasında yer aldığından 6 Şubat 2023 tarihi ve sonrasında yaşadığımız depremlerin yaşayacağımız son depremler olmadıklarının bilincinde olarak depremlerden doğan ve doğacak kayıpları azaltmanın mümkün olduğunu, bunun yöntemlerinin bulunduğunu hatırlamamız gerekmektedir. Bu nedenle insanî yardım ve arama kurtarma faaliyetleri ile devam eden birkaç haftanın ardından kayıpları azaltılmaya yönelik yöntemler konusunda devletin depremlerden doğan insan hakları yükümlülüklerini hatırlamak söz konusu çabada bize ışık tutacaktır.
İnsan hakları yükümlülüklerine ilişkin her alanda olduğu gibi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları, doğal afetlerden doğan yükümlülüklere ilişkin önemli kaynaklar sunuyor. Öncelikle, doğal afetlere ilişkin AİHM içtihadı ile insan ürünü olan tehlikeli faaliyetlere ilişkin kararlar arasında bir bağlantı bulunmaktadır. Kaçınılmaz doğal afetlerin verdiği hasar ile insan ürünü olan zarar arasında önemli bir bağ bulunduğundan tümüyle insan ürünü olan tehlikeli faaliyetler ile doğal afetler arasında, ortaya çıkan yükümlülükler bakımından bazı benzerlikler olduğunu ifade etmek mümkündür.
Devletlerin doğal afetlerden doğan insan hakları yükümlülükleri, ağırlıklı olarak AİHS’nin yaşam hakkını koruyan 2. maddesi ve mülkiyet hakkını koruyan 1. ek protokolün 1. maddesi bağlamında ele alınıyor. AİHM, ayrıca birçok kararında AİHS’nin 8. maddesi kapsamında korunan konuta saygı hakkına ilişkin olarak yeni bir değerlendirme yapmaksızın yaşam hakkına ilişkin tespitlerinin konut hakkı bakımından da geçerli olduğunu tekrarlayarak ihlal kararı[1] ya da ayrıca inceleme yapılmasına yer olmadığına karar vermiştir.[2]
Yaşam Hakkı Bakımından
AİHM, yaşam hakkı kapsamında yaptığı kabul edilebilirlik incelemelerinde doğal afetten zarar gören başvurucunun ya da yakınının can kaybına uğramasını ya da yaralanmasını değil, başvurucular bakımından hayati tehlikenin oluşup oluşmamasını esas almıştır.[3] Bu nedenle, ölüm ya da yaralanma gerçekleşmemiş dahi olsa hayati tehlikeye maruz kalınmasının söz konusu olduğu başvurular, yaşam hakkının korunması kapsamında kabul edilebilir bulunmaktadır.
Yaşamı Koruma Yükümlülüğünün Esası Bakımından
Devletin, yaşamı koruma pozitif yükümlülüğü kapsamında depremlerin can kaybına sebebiyet verebilecek etkilerini işlemler ya da ihmaller yoluyla ağırlaştırmama, bu etkilerin can kaybına sebebiyet vermemesi için afet öncesinde ve sonrasında önlemler alma[4] yükümlülükleri bulunmaktadır.
Alınması gereken önlemlere örnek olarak, afet öncesinde, afet bölgesinde ya da toprak kayması yaşanması riski olan bir bölgede daha katı inşaat kurallarına uyulmasının sağlanması, uyarı sistemlerinin kurulması, afet riskinin takibi için gözlem noktaları tesis edilmesi, risk altındaki kişilerin bilgilendirilmesi önlemleri örnek verilebilir.
Afet sonrasında alınabilecek önlemlere ise, afet yardım ve kurtarma organizasyonu yapılması, afet bölgesindeki evlerin boşaltılması, afetzedelerin güvenli yerlere götürülmesi, tedavilerinin sağlanması, konaklama sağlanması ya da konaklama yardımı verilmesi, oluşan tahribatın bir ölçüde tazmin edilmesi örnekleri verilebilir.
Her ne kadar devletin işlemler ya da ihmaller ile felaketin boyutunu ağırlaştırmama yükümlülüğü, devletlerin hak ve özgürlükleri korumak için gerekli tedbirleri alma pozitif yükümlülüğü kapsamında inceleniyor olsa da belli koşullar halinde bu yükümlülüklerin devletlerin hak ihlal etmekten kaçınma yükümlülüğü, yani negatif yükümlülük olarak yorumlanması mümkün. Afet bölgesinde ya da toprak kayması yaşanması riski olan bir bölgede yüksek katlı inşaat yapılmasına izin verilmesine yönelik ruhsat düzenleme işleminin gerekli tedbirlerin alınmamasından çok ihlalden kaçınma yükümlülüğüne aykırı olduğu kanaatindeyim.
Yaşam hakkının korunması kapsamında usule ilişkin yükümlülükler, devletin gerçekleşen doğal afet sonucu oluşan hayati tehlikeyi, can kaybını soruşturma yükümlülüğü, varsa sorumlularını tespit etme ve gerektiğinde cezalandırma yükümlülüğü olarak ortaya çıkmaktadır. Etkili soruşturma yükümlülüğü, AİHM’nin Kolyadenko vd./Rusya kararında “devletin elindeki tüm imkanları kullanarak yaşam hakkını korumak için oluşturulan yasal ve idari çerçevenin doğru bir şekilde uygulanmasını ve bu hakka yönelik yapılan ihlallerin durdurulup cezalandırılmasını sağlayacak yeterli (adli veya diğer) tepkileri verme görevi” olarak tanımlanmaktadır. Yaşam hakkı ihlali iddialarını etkili şekilde inceleyecek yasal düzenlemeleri ve mekanizmaları uygulamaya koyma (düzenek yetersiz ise politika geliştirme) yükümlülüğü bu kapsamda değerlendirilmelidir.
Adli veya idari merciler tarafından hem üçüncü kişilerin hem de devletin kaza ile ilgili sorumluluğunun araştırılması gerekmektedir. Yaşam hakkı ihlaline ilişkin iddialarda uygulanan genel etkili soruşturma kriterleri doğal afetlere ilişkin dosyalar bakımından da geçerlidir. Bu kriterler soruşturmanın yeterli olması,[5] bağımsız mercilerce yürütülmesi,[6] ivedi olması,[7] mağdurların katılımı olarak sıralanabilir.
M. Özel vd./Türkiye davasında, AİHM yetkili mercilerin özen ve çabukluk göstermemeleri, yaşam hakkına müdahalenin meydana geldiği koşulları ve mevzuatın uygulanmasındaki eksiklikleri belirleyecek ve olaya karışanların tespitini sağlayacak nitelikte soruşturma yürütülmemesi sebebiyle yaşam hakkını koruyan 2. maddenin usul yönünden ihlal edildiğine karar vermiştir.
AİHM, idari makamların izin vermemeleri sebebiyle kamu görevlerini yerine getiren kişiler hakkında herhangi bir suçlama ya da soruşturma yapılmamasının da yaşam hakkı bakımından bir sorun olduğunu tespit etmektedir.[8]
Mülkiyet Hakkı Bakımından
AİHM, mülkiyetin korunması kapsamında devletin ödevlerine ilişkin olarak iki temel ayrımda bulunmaktadır. Bu ayrımlardan ilki, mülkiyetin korunması kapsamındaki pozitif yükümlülüklere ilişkin olarak insan kontrolünün ötesinde olan doğal afetler ile insan kontrolünde olan tehlikeli faaliyetlerin aynı ölçüde devlet müdahalesi gerektirmemesine ilişkindir. Mahkeme, tehlikeli faaliyetlere kıyasla doğal afetlerin belirli bir aşamanın ötesinde engellenemez olduğunu kabul etmekte ve kararlarında tehlikeli faaliyet başvurularına düzenli olarak atıf yapmasına rağmen, bu yükümlülükleri aynı genişlikte uygulamamaktadır.[9]
Bu ilk ayrıma bağlı olarak yaptığı ikinci ayrımda ise AİHM, mülkiyet hakkının ihlali iddiası ile yapılan doğal afet başvurularında yaptığı incelemelerde, devletin mülkiyet hakkının korunmasına ilişkin pozitif ödevinin yaşam hakkının korunmasına ilişkin pozitif ödevinden daha dar yorumlanacağını tespit etmektedir. Buna göre, yaşam hakkının korunmasına ilişkin pozitif ödev afet yardımı kapsamında yaşamın korunması için yapılması gereken her eylem ve işlemi kapsarken, mülkiyet hakkının korunması pozitif ödevinin yalnız alınması makul olan önlemler ile sınırlı olduğunu tespit etmektedir.[10]
Bu ayrıma dayanarak AİHM, başvurucuların evlerinin toprak kayması dolayısıyla kullanılmaz hale geldiği ve bir başvurucunun eşinin toprak kayması nedeniyle öldüğü Budayeva vd./Rusya başvurusunda, afet öncesi alınması gereken önlemlere ilişkin olarak yetkililerin arazi planlama ve acil yardım politikalarını uygulamamaları dolayısıyla yaşam hakkının esas yönünden ihlal edildiğini tespit etmiş ancak aynı başvuruda baraj altyapısının uygun şekilde bakımının yapılmasının toprak kaymasının olağanüstü gücünü ne ölçüde azaltabileceğinin belli olmaması ve erken uyarı sisteminin binaların korunmasına bir fayda sunmayacak olması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edilmediğine karar vermiştir.
Mahkeme Budayeva vd./Rusya kararında her ne kadar devletin ihmalinin doğal afet sonucu oluşan hasarı ağırlaştırdığını tespit etse de başvuruculara konaklama yardımı yapılmış olmasını da dikkate alarak mülkiyeti koruma yükümlülüğünün evlerin piyasa değerini ödeme yükümlülüğü olarak görülemeyeceği, yapılan afet yardımlarının doğrudan ve otomatik olması, karmaşık bir ispat prosedürü gerektirmemesi ve başvuru sahiplerine orantısız bir yük getirmemesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edilmediğine karar vermiştir.
Sonuç ve Çıkarımlar
Devletlerin doğal afetlere ilişkin özellikle yaşam hakkı ve mülkiyet hakkı bağlamında birçok insan hakları yükümlülüğü bulunmaktadır.[11] Yapı denetim şirketlerinin binaları denetlemediği, bu şirketlerin ise bakanlıklar tarafından denetlenmediği, inşaat sahipleri ve müteahhitlerin inşaat projelerine aykırı eylemlerde bulundukları, belediyeler tarafından bilimsel koşullara aykırı şekilde ruhsat tahsis edildiği durumlarda bu yükümlülüklerin yakından incelenmesi gerektiğini ifade edebiliriz.
Hak ihlallerine sebebiyet verecek mevcut ihmal ve kusurların tespiti ancak ve ancak etkin bir delil toplama faaliyeti ile gün ışığına çıkabilmektedir. Delil toplama faaliyetleri bir başka yönüyle cezasızlığın da önlenmesine katkı sunabilecektir.
[1] AİHM, Kolyadenko ve Diğerleri/Rusya, Bn. 17423/05, 28.02.2012, para 217.
[2] Mahkeme, bir nehrin taşması ve su deposunun açılması sonucu başvurucuların konutlarının zarar görmesini konu alan Kolyadenko ve Diğerleri/Rusya kararında, devletin ihmali ile hayati riskin meydana gelmesi arasındaki nedensellik bağının sel dolayısıyla başvuranların evlerinin zarar görmesi ile devletin ihmali arasında da mevcut olduğunu tespit etmiştir. Mahkeme, yaşam hakkı kapsamındaki pozitif ödevin gerektirdiği tedbirlerin konuta saygı hakkı ile mülkiyet hakkı yönünden alınması gereken tedbirlerin aynı olduğunu tespit etmiştir. Bakınız AİHM, Kolyadenko ve Diğerleri/Rusya, Bn. 17423/05, 28.02.2012, para 216.
Mahkemenin doğal afet başvurularında etkili başvuru hakkı (AİHS md.13) yönünden verilmiş bir ihlal kararı olmasa da mahkeme tehlikeli faaliyetlere ilişkin benzer niteliklere sahip Ümraniye çöplük patlamasını konu alan Öneryıldız/Türkiye başvurusunda hem yaşam hakkı hem de mülkiyet hakkı yönünden etkili başvuru hakkının ihlaline karar vermiştir. Bakınız AİHM, Öneryıldız/Türkiye, 30.11.2004, Bn. 48939/99, para.160.
[3] AİHM, Kolyadenko ve Diğerleri/Rusya, Bn. 17423/05, 28.02.2012, para 151.
[4] Söz konusu yükümlülük, M.Özel vd./Türkiye, para.173’te “Felaketlerin önlenmesi ve bu felaketlerin etkilerine karşı halkın korunması olarak” ifade edilmiş. “173. Mahkeme, depremlerin, devletlerin önüne geçemeyecekleri olaylar olduğunu ve devletlere göre, depremlerin önlenmesinin, yalnızca felaketin zararlarını en aza indirgemek için etkilerini azaltmaya yönelik tedbirlerin alınmasından ibaret olabileceğini gözlemlemektedir. Bu bağlamda, felaketleri önleme yükümlülüğünün kapsamı, dolayısıyla esasen devletin, şiddetli ve beklenmedik şekilde gerçekleşen bu tür doğa olaylarıyla, yani depremlerle baş edebilme kapasitesini güçlendiren tedbirlerin alınmasından ibarettir.”
[5] AİHM, Öneryıldız/Türkiye, 30.11.2004, Bn. 48939/99, para.96.
[6] AİHM, M. Özel vd./Türkiye, Bn.14350/05, 17/11/2015, para.189., Öneryıldız/Türkiye, 30.11.2004, Bn. 48939/99, para.94.
[7] AİHM, M. Özel vd./Türkiye, Bn.14350/05, 17/11/2015, para.194.
[8] AİHM, M. Özel vd./Türkiye, Bn.14350/05, 17/11/2015, para.198.
[9] AİHM, Budayeva vd./Rusya, Bn.15339/02 (..), 20/03/2008, para 174.
[10] AİHM, Budayeva vd./Rusya, Bn.15339/02 (..), 20/03/2008, para.175.
[11] Bu yazının hazırlandığı koşullara ilişkin zaman kısıtları nedeniyle yazıda ele alınamayan diğer AİHM kararlar için bkz. Delibaş/Türkiye, ,34764/07, Subocheva/Rusya, 2245/05, Aksis vd./Türkiye, 4529/06))
Avukat, İnsan Hakları Hukukçusu. Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden 2014 yılında mezun oldu. Leiden Üniversitesi’nde uluslararası insan hakları hukuku yüksek lisansı yaptı. Sonrasında stajyer hukukçu olarak Birleşmiş Milletler Eski Yugoslavya Uluslararası Ceza Mahkemesi, MICT ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde çalıştı. Ankara’da İnsan Hakları Ortak Platformu’nun Adalete Erişim ve Çevre projelerinde danışmanlık yaptı. Mersin’de Evrensel Haklar için Hukukçular Derneği’ni koordine ediyor, avukatlık yapıyor ve insan hakları alanında hukuki danışmanlık hizmeti veriyor.
-
Ufuk Can Mahanoğluhttps://blog.insanhaklariokulu.org/yazar/ufukcanmahanoglu/
-
Ufuk Can Mahanoğluhttps://blog.insanhaklariokulu.org/yazar/ufukcanmahanoglu/
-
Ufuk Can Mahanoğluhttps://blog.insanhaklariokulu.org/yazar/ufukcanmahanoglu/Kasım 30, 2021